İnsanlar hep dört dörtlük insan hayal eder. Her şeyiyle kendisinin beklentisine uyacağını sanır. Zaman içerisinde bu beklentiler törpülenir, ‘fazlalıklar’ dengelenir. Ama yine de o ilk beklentinin kalıntıları durur küller altındaki köz gibi… Kimi zaman işine, kimi zaman yapıp söylediklerine, kimi zaman boyuna posuna, şekline şemailine, saçının kıvrımına… bakıp umutlanırız: “Tamam, işte buldum ruh eşimi!”
Bu, ünlülere karşı daha da yüksektir ve Çaykovski’nin Karısı tam da bu açmazı, hem de alabildiğine güçlü anlatıyor.
Kirill Serebrennikov, daha önceki filmlerinde olduğu gibi başarıyı yakalıyor. Bu, alabildiğine uzun olmasına karşın sıkmayan, temposu düşmeyen, ilgi odağını yitirmeyen filmden etkilenmemek, Çaykovski’nin veya karısının yerine kendisini koymamak ne mümkün!
Antonina (Alyona Mikhailova), Çaykovski (Odin Lund Biron) ile tanışıp konservatuar eğitimi almak isterken, sanatçının ‘lastikli’ yanıtıyla belki de, takıntılı bir aşığa dönüşür. Ama öyle böyle bir takıntı değildir bu, hayatını adar o andan sonra Çaykovski’ye… Peki, Çaykovski? Çaykovski’nin umurunda bile değildir, görmezden gelir karısını, yok sayar. Boşanabilmek için neler yapar neler!
Filmin iki ucu var: Biri Çaykovski, diğeri karısı. Her iki ucu da aslına bakılırsa sorunlu. Eşcinsel olduğu bilinen Çaykovski, biraz ekonomik zorunluluk, biraz dedikoduları önlemek amacıyla kabûl ettiği bu evlilikten nefret etmekte, buna da bağlı olarak hep itici
davranmaktadır. Antonina ise gözünde artık o denli büyütmüştür ki kocasını, giderek gerçek yaşamdan uzaklaşır. Her iki ucun da çok iyi ve alabildiğine görsel anlatıldığı filmin ilişkilere, geleceğe, yaşama bakışınızı etkileyeceği muhakkak. Güncel bir not olsun; bakalım siz de günümüz Türkiye’siyle, gerek cumhurbaşkanlığı gerekse parlamento seçimleriyle bağlantı kuracak mısınız?
31 Mart gününden başlayarak gösterimde…
(28 Mart 2023)
Korkut Akın
[email protected]