Türkiye’nin üzerine kara bir bulut gibi çöken son gelişmeler, sadece siyasetin değil, demokrasinin de bir sınavdan geçtiğini gösteriyor. Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması, hukuki süreçleri beklemeden kesin yargılarla değerlendirilemeyecek kadar ciddi bir meseledir. Ancak burada asıl üzerinde durulması gereken, halkın bu duruma nasıl yanıt verdiğidir.
Türkiye tarihine baktığımızda, haksızlığa uğrayanların yalnız bırakılmadığını görüyoruz. Sandıklar, sadece oyların sayıldığı değil, halkın vicdanının da kayda geçtiği yerlerdir. İşte bu yüzden, CHP’nin düzenlediği ön seçimde ortaya çıkan tablo, halkın demokrasiye nasıl sahip çıktığının göstergesidir.
Sakarya özelinde konuşacak olursak, burada 53 bin 450 kişinin sandığa giderek Ekrem İmamoğlu’na destek vermesi küçümsenecek bir rakam değildir. Kimileri, bu sayının CHP’nin önceki seçimlerde aldığı oylarla kıyaslanarak “yetersiz” olduğunu iddia edebilir. Ancak burada göz ardı edilen bir gerçek var: Türkiye’de demokrasi, sadece sandıklara atılan oyların toplamından ibaret değildir. Demokrasi, halkın iradesinin her koşulda, her baskıya, her engellemeye rağmen kendini ortaya koyabilme cesaretidir. Bazen bir seçim pusulasına mühür basmak kadar basittir, bazen de sokakta, meydanda, bir haksızlığa karşı dimdik durarak kendini gösterir. Demokrasi, sadece partilerin aldığı oylarla değil, halkın adaletsizliğe karşı gösterdiği tepkiyle, susturulmak istenen seslerin ne kadar gür çıkabildiğiyle ölçülür. Çünkü gerçek demokrasi, insanların yalnızca seçme hakkını değil, yanlışa karşı durma ve sesini yükseltme hakkını da savunabilmektir.
Bugün 53 bin kişiden medet umup sevinenler var ama unutulan bir şey var: Bu 53 bin kişi bir seçimin parçası olarak değil, bir haksızlığa karşı durmak için sandığa gitti. Onları CHP’nin önceki seçimlerde aldığı oylarla kıyaslamak baştan yanlış. Çünkü bu sayı, bir seçmen kitlesini değil, hukuksuzluğa karşı ses çıkaran insanları temsil ediyor. Üstelik Sakarya’da CHP üyesi olmayan ancak İmamoğlu’na destek vermek isteyen önemli bir kitle olduğu da açıkça görülüyor. Şehrin toplam nüfusunun yaklaşık %4,8’inin bu süreçte oy kullanmış olması, Sakarya’nın siyasi dinamikleri açısından önemli bir gösterge. Dahası, CHP’nin Sakarya’daki üye sayısı 9 bin 632 iken, dayanışma sandıklarında oy kullananların toplamı 53 bin 450’ye ulaştı. Yani CHP üye sayısının çok üzerinde bir kitle, siyasi aidiyet gözetmeksizin hukuksuzluğa karşı iradesini beyan etti.
Hal böyleyken, genel ve yerel seçimleri bu ön seçimle kıyaslamak, elma ile armudu karşılaştırmaktan farksızdır. Biri, yönetim belirlemek için yapılan bir oylama; diğeri ise demokrasiye sahip çıkma refleksiyle sandığa gidilmiş bir süreçtir. Eğer bu farkı görmezden geliyorsanız, asıl sorgulanması gereken şey, seçim sonuçları değil, sizin demokrasi anlayışınızdır.
Pazar günü sandığa gidenler sadece bir adaya oy vermedi. Onlar, toplumsal bir itiraz için o gün sandıklara koştu. Bu, bir seçimden çok daha fazlasıdır. Gençler, kadınlar, işçiler, öğrenciler, emekliler… Umudu elinden alınmak istenen herkes, o gün sandığa giderek “Biz buradayız” dedi.
Gençler en büyük mesajı verdi. Çünkü onlar, sadece bugünün değil, yarının da sahipleridir. Onlar için mesele bir seçim kazanmak ya da bir adayı desteklemekten çok daha ötesidir. Onlar, Türkiye’nin geleceğinde adaletin, hukukun ve özgürlüğün var olup olmayacağını sorguluyor. Bir gencin sorduğu şu soru her şeyi özetliyor: “Eğer bugün bu adaletsizliği görmezden gelirsek, yarın bizim başımıza geldiğinde kim ses çıkaracak?”
Bu yüzden, Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasını sadece siyasi bir gelişme olarak okumak yetersiz kalır. Bu, halkın demokrasiye sahip çıkma refleksinin bir sınavıdır. Ve Türkiye’nin bu sınavdan geçer not almak için umuda ihtiyacı var. Umut da en çok, susturulmaya çalışılan seslerde büyür.
Unutulmamalıdır ki halkın vicdanı, hiçbir mahkeme kararıyla susturulamaz. Eğer birileri bu süreçten mağduriyet üretmeye çalışıyorsa, asıl sorulması gereken soru şudur: Halk neden sürekli mağduriyet yaratılan bir ülkede yaşamak zorunda bırakılıyor? Neden demokrasinin ve hukukun işleyişi, belli isimler ve durumlara göre değişiyor?
Bu sorulara yanıt veremeyenlerin, halkın sandıklara olan inancını sorgulamak yerine, önce kendi demokrasi anlayışlarını gözden geçirmesi gerekiyor. Çünkü bu halk, haksızlığa karşı durmasını da, gerektiğinde kendi geleceğine sahip çıkmasını da çok iyi bilir.