Emeklilere tren bileti indirimi kaldırılmış. Hadi canım, gerçekten mi? Sanki kapitalizm, emeklilerin trenlere binip şehri terk etmesine izin verecekmiş gibi! Sermaye düzeni, üretim araçlarına sahip olduğu yetmezmiş gibi, şimdi bir de tekerlekli araçlara sahip olma hakkımızı da elimizden alıyor.

Ne yani? Yıllarca emek vermiş insanlar, “siz artık üretmiyorsunuz, oturduğunuz yerde oturun” mu diye cezalandırılıyor? Karl Marx bu durumu görse, muhtemelen Das Kapital’e “Biletler Kimin?” diye yeni bir bölüm eklerdi. Çünkü mesele, sadece indirimlerin kaldırılması değil, biletin kimin elinde olduğudur. Kapitalizm, elbette ki “paran yoksa binemezsin” diyor. Halbuki Avrupa’nın sosyal devlet anlayışına bakın; Almanya’da emekliler için toplu taşıma ücretsiz, Fransa’da ciddi indirimler var. İsveç’te yaşlılar için şehir içi ulaşım bedava. Ama Türkiye’de? “Siz fazla oldunuz, artık gitmeyin” deniyor.

Marksist teorinin “artık-değer” kavramını alalım mesela. Emekçiler yıllarca çalıştı, koca bir artı-değer üretti ama bunun karşılığında ne aldı? Emeklilikte refah mı? Hayır, toplu taşımada bile statü kaybı! “Sen bu trene binemezsin, artık müşteri değilsin” diyen bir düzen var karşımızda.

Bir zamanlar sanayi işçisini fabrikada sömüren sistem, şimdi yaşlılıkta bile nefes alacak alan bırakmıyor. Çünkü neoliberalizm, “sen ancak bana kazandırdığın sürece varsın” diyor. O yüzden emeklilere verilen her indirim, şirketlerin gözünde “fazladan maliyet.” Yani hesap basit: Kapitalizm için yaşlılar, artık verimliliğini kaybetmiş ve sadece tüketici olarak işe yarayan kitlelerdir. Ancak artık yeterince tüketemiyor ve gelirleri düşüyorsa, onların oturduğu koltuklar “daha fazla kazandıracak” gençlere satılmalıdır!

Peki, çözüm ne? Çözüm, rayları ve yolları halka açmak! Ulaşım, bir lütuf değil, temel bir haktır. Emekçilerin ürettiği değerle döşenen demiryollarında, o emekçilerin torunları da, dedeleri de, torunlarının torunları da özgürce seyahat edebilmelidir.

Ama şu anki durumda? Tren kaçtı dostlar, kapitalizm yine kazandı!