“Yükselen ve çöken tarihten kesit”
Giderek artan ve gündemin can alıcı sorunlarından önde geleni mültecilikten de önce Arap sevgisi idi. Öylesine bir denge ki bu, bir kısmı çok seviyor taparcasına hem de, bir kısmı ise kızıyor nefret edercesine… Arası yok. Peki, biliyor muyuz, kimdir Araplar? Büyük olasılıkla hayır!
Tim Mackintosh-Smith, dilden yola çıkarak kültürü ele alıp irdeleyen, tarihin en eski dönemlerinden günümüze getiren “Araplar” kitabında çok farklı ve çok önemli konuları işliyor. Bana kalırsa, sadece Arapları öğrenmeyip ülkemizin durumuna bir projeksiyon açarak giderek artan ırkçılıkla birlikte yaşananları yorumlama fırsatı doğuruyor.
Üç bin yıllık tarih…
Arapları, birlik serabını kovalamaya yönelten ortak kimliğin köklerini araştırmak için, dillerine kulak vermek gerekliliğiyle başlıyor Smith çalışmasına. Burada, sadece Arapça konuşulmasıyla belirlenecek bir yapı söz konusu olmadığından, hadari (yerleşik) toplumlarla bedevi (göçebe) toplumları ayırt etmek gerekiyor. Sonuçta bir Kıtadan söz ediyoruz. Sınırları cetvelle çizilse de onlarca devlet, yüzlerce halk ve bir o kadar da dilin (sömürgecilerle birlikte dillerini kaybedenler de var) tek bir toplum olmadığı apaçık…
Bugün, sadece bizim değil, tüm dünyanın ekonomisini belirleyen petrolün önemini göz ardı etmemek gerekir. En tam da bu nedenle, kapitalist dünyanın gözü, kulağı, elleri ve doğal olarak ayakları da üzerlerinde ve titizlikle, en ince ayrıntısını bile kaçırmamaya çalışarak gözlüyorlar. Bazen uyduruk bir mazeret bulup bazen de gerekçeler yaratarak sürekli bir karmaşa yaratıyorlar ki, kazanan kendileri olsun.
Etki-tepki, sebep-sonuç…
İslamiyetin doğuşuyla birlikte bir “birliktelik”, bir “ortak amaç”, bir “ortak hedef” sahibi olan Araplar, aradan geçen 1500 yıla yakın zamanda ne ortak amaca ne ortak hedefe ne de birlikteliğe kavuşabildi. Smith, bunun nedenlerini anlatıyor kitabında. Kültürün belirleyiciliğini vurgulayan bu bakışı yeni pencereler açıyor okurda. Çerçevenin daha geniş açılı olabilmesi için sadece anekdotlara değil, kutsal kitapların, dini yorum ve inanışların yansımasına, dille ayrışmayan kültürün temeline de iniyor. Tarihin en eski kanıtlarından günümüzün, 1960’ların yaşamına, bugünkü emperyalist erk savaşlarına kadar her şeyi anlatıyor. 600 sayfalık kitap bir cümleye sığar mı, bilemem, ama Kabbâni’nin “Ey efendim… Ey efendi sultanım, / Savaşı iki sefer kaybettin, / Çünkü halkının yarısının dili yok” kasidesi özetliyor sanki. Ancak Kur’an (11:118) “Rabbin dileseydi insanları elbette tek bir ümmet yapardı. Fakat onlar hep ihtilaf içinde olacaklardır” ile günümüze dek süren (aslında çözümün kendi ellerinde olduğunu bilmediklerini anlıyoruz) karmaşanın daha da devam edeceğini söylüyor. Öyle midir?
“Gün doğdu ve uyandık”
Zaman her derdin ilacıdır denir, her şeyi zamana bırakırsanız emperyalistler o zamanı da ele geçirip ilaç olmaktan çıkarıp derde dönüştürür. Onca birlik(telik) mücadelesi sonrasında hâlâ bırakın buluşmayı birbirlerine diş bileyen, birbirlerinin ardından kuyu kazıyorlar. Birleşik Arap Devletleri, Birleşik Arap Cumhuriyeti, Arap Baharı gibi kazanımlar olmadı değil, ama alınan yol, ancak bir arpa boyu… Arapların dini, dili, kültürü hatta kaderi de bir bütünse, ondan ayrılmak (farklı bir bakış açısı yakalamak için) çağı yakalamaya fırsat verebilir. Bu da, bir yıl içerisinde yapılacak seçimlerin önemini işaret ediyor, bizler için. Yani önyargılarımızı yıkmalıyız. Yinelemeliyim: Sanat savaşı da gericiliği de yener!
Araplar (Kavimler, Kabileler ve Devletlerin Üç Bin Yıllık Tarihi)
Tim Mackintosh-Smith (Çeviren Nurettin Elhüseyni)
Tarih, araştırma
Yapı Kredi Yayınları, Mart 2022, 639 s.