Sosyal medya (twitter, facebook, instagram, vb.) kullanımının günümüzde ne kadar yaygın olduğu biliniyor. Batı ülkelerinde, sosyal medya kullanımının beyin fonksiyonları üzerindeki etkilerini ve insanları bu mecraya yönelten başlıca nedenleri ele alan araştırmalar yapılıyor.
Sosyal medya (SM) kullanımının kendi başına “zararlı” ve “bozucu” bir eylem olduğunu düşünmüyoruz. Yaşadığımız çağda vazgeçilmez hale geldiği gibi insanlar arası iletişim açısından yararlı pek çok yanından söz edilebilir.
Bunları bir yana koyduktan sonra, sosyal medya kullanımının bizdeki, yani Türkiye solundaki kimi özelliklerine kısaca göz atacağız.
Olumsuzlukların daha ağır bastığını peşinen söyleyerek…
***
Olumsuz özellikler arasında hemen dikkat çeken, soldaki SM kullanıcılarında yaygın görülen negativizmdir.
Geri planda örneğin sinizm, septisizm gibi felsefi bağlantıları da olan yaklaşımlar hiç yer almadığından doğrudan negativizm diyoruz. Özetle, doğrusunu söyleme, yanlışı düzeltme ve alternatifi gösterme gibi çabalara pek girmeden hiçbir şeyi beğenmiyorsun, her şeyde bir kusur buluyorsun…
Solcu kesimin SM kullanımında dikkat çeken bir diğer özellik ise Latince argumentum ad hominem sözüyle ifade edilen insan karalama merakı ve tutkusudur. Burada da şarkıdan, yani söylenen sözden, ileri sürülen görüşten daha fazla öne çıkan şarkıcı, yani kişinin kendisi ve ona atfedilen olumsuz özellikler oluyor. Şarkıda tek bir yanlış bulunmuşsa, bunun doğal sonucu şarkıcıda ve kimliğinde en az beş kusur, yanlış, deformasyon, vb. tespit edilmesidir.
Üçüncü özelliğin postmodernizmin soldaki SM kullanıcısı üzerindeki etkileri olduğunu düşünüyoruz. Burada da insanların toplumsal olgulara ilişkin ampirik gözlemlerinin gerçek yaşamdaki karşılığına bakılmaz; tersine, “maddi gerçek” olarak görülmesi istenilen durumun kişinin öznel gözlemleriyle “inşa edildiği” ya da “edilmek istendiği” düşünülür.
Ardından, vur abalıya…
Bu üç özellik, sosyal medya dediğimiz ortamda linç denilen tepkilerin de temelini oluşturuyor.
***
Solda SM kullanımı diyorsak burada duramayız.
Az önce sıralanan özelliklerin, solda bir şekilde örgütlü, belirli bir örgütsel aidiyet içinde yer alan insanlarda çok daha sınırlı kaldığını, buna karşın “bağımsız” solcularda yaygın olduğunu görüyoruz.
Bu durumun, ne kadar sol örgütlerin kendi üyelerine ve çevrelerine yönelik “Bu alana fazla girmeyin” telkinlerinden, ne kadar örgütsel aidiyeti olan solcuların kendi öz disiplinlerinden kaynaklandığı konusunda net bir fikrimiz yok; gene de birincisinin belirli bir payı olsa bile ikincisinin daha ağır bastığı kanısındayız.
***
Az kalsın unutuyorduk; bir de şu “cımbızlama” denilen durumlar var.
“Cımbızlama” eskiden de vardı; ama sosyal medyayla birlikte yayılma alanı çok ama çok genişlemiş durumda.
Fazla uzatmamak için iki örnekle yetineceğiz.
Zamanında sosyal medya olsaydı, cımbızlama yöntemi sayesinde Engels’i “İngiltere’de işçi sınıfının durumu” adlı eserinden hareketle Manchester sanayi işçisini insandan saymayan bir misantrop, Abdullah Öcalan’ı da bir zamanlar söylediklerinden ve yazdıklarından dolayı “Kürt düşmanı” ilan etmek mümkün olurdu…
***
Sonuçta, kendini kabul ettirme, kendini belirli bir gruba ait hissetme, başkalarından beğeni alma, vb. hep doğal ve insani yönelimlerdir; dahası, bunlar insanın serbestlik (özgürlük?) arayışlarının bir parçası sayılabilir.
Sosyal medya kullanımında sorunlu olan, insanları, bu arayışlara eşlik etmesi gereken zorunluluk ve sorumluluk duygularından da azade edebilmesidir…
Özgürlüğün, bilincine varılmış zorunluluk-nedensellik olduğunu (Christopher Caudwell) hepimizin iyi bellemesi gerekiyor.