İstanbul Sözleşmesine karşı olan kesimlerin ileri sürdükleri başlıca iddialardan biri bu sözleşmenin “eşcinselliği özendirici” ve “meşrulaştırıcı” içerik taşıdığı şeklindedir.
Oysa Sözleşmede “eşcinsellik” terimi hiç geçmediği gibi bununla ilişkilendirilebilecek “cinsel yönelim” terimi bile sadece bir kez kullanılmaktadır. Sözleşmenin 4. Maddesinin 3. Paragrafı, şiddet mağduru kadınların haklarının korunmasında ve buna ilişkin düzenlemelerde nelere göre ayrımcılık yapılamayacağını belirtirken on dokuz durumdan söz etmektedir (yaş, medeni durum, engellilik, siyasi görüş, toplumsal ve ulusal köken, mültecilik, vb.) ve “cinsel yönelim” terimi de burada geçmektedir.
Kısacası denmektedir ki şiddet mağduru kadınların haklarının korunmasında, kadının diğer özelliklerinin yanı sıra cinsel yönelimi de bir ayrım nedeni olamaz…
Hepsi bu kadardır.
***
“Eşcinselliğin meşrulaştırılması” tevatürü bir kenara bırakılırsa İstanbul Sözleşmesi (tam adı “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlara Karşı Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi) kadınlara yönelik şiddetin biçimlerini tanımlamaktadır. Bunların arasında “zorla evlendirme”, “psikolojik şiddet”, “ısrarlı takip”, “fiziksel şiddet”, “tecavüz dahil cinsel şiddet”, “kadın sünneti”, “zorla kürtaj ve zorla kısırlaştırma” ve “cinsel taciz” yer almaktadır (Madde 32-Madde 40).
“Eşcinsellik” umacısının arkasına sığınmaya çalışan gerici kesimlerin asıl hassasiyeti Sözleşmenin 42. Maddesiyle ilgilidir. Bu maddede kadınlara yönelik şiddet fiilleri söz konusu olduğunda kültürün, adetlerin, dinin, geleneğin ya da namusla ilgili mülahazaların fiili mazur gösterici gerekçeler olarak kabul edilemeyeceği belirtilmektedir. Özellikle vurgulanan nokta ise, mağdurun “kültürel, dinsel, toplumsal ya da geleneksel normların dışına çıkmış olmasının” bir mazeret olarak kabul edilemeyeceğidir.
İşte, Sözleşme eşcinselliği böyle özendirmekte ve meşrulaştırmaktadır…
***
İstanbul Sözleşmesine yönelik bir başka reddiye ise bu sözleşmenin Türkiye’nin egemenlik haklarına başka ortaklar getireceği, ülkenin başına yabancı komiserler dikeceği iddiasından kaynaklanmaktadır.
Türkiye bugüne dek çok sayıda uluslararası sözleşmeye taraf olmuştur ve halen bu sözleşmelere Taraf Devlet durumundadır. Bu sözleşmelerin hepsinde, herhangi bir Taraf Devletin, kabul ettiği sözleşmeye ne ölçüde uyduğuna ilişkin izleme mekanizmaları öngörülmektedir. Bu mekanizmaları işleten organlar, izleme çalışmaları sonucunda ilgili devletlere “tavsiyelerde” bulunabilmektedir.
İstanbul Sözleşmesiyle ilgili iddialar (egemenlik haklarından feragat, komiserlik, vb.) doğru ise Türkiye’nin şu anda taraf olduğu, örneğin Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi ve ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) bağlantılı tüm sözleşmelerden çıkması gerekir. Bu durumda, uluslararası sözleşme hukuku açısından aşağı yukarı aynı özellikleri taşıyan daha önceki sözleşmelere laf edilmezken İstanbul Sözleşmesi konusunda kıyamet koparılmasını anlamak mümkün değildir.
Burada gericilerden değil kimi “sol” kesimlerden söz ediyoruz.
***
Yeri gelmişken, uluslararası sözleşmelere taraf olarak kendi egemenlik haklarına şirk koşanlar arasında bir dönemin sosyalist ülkelerinin de yer aldığını hatırlatalım. Örneğin ILO’nun 1973 tarihli çocuk işçiliğinin önlenmesi boyutuna da sahip 138 sayılı sözleşmesine (İstihdama Kabulde Asgari Yaş Sözleşmesi) taraf olan devletler arasında Küba (1975) ve SSCB (1979) de yer almaktadır. Çin ise bu sözleşmeye 1999 yılında taraf olmuştur.
Lafı fazla uzatmaya gerek yok: Gündemde olan İstanbul Sözleşmesiyle ilgili çok basit bir kriter önereceğiz.
Şu anda Türkiye’nin sosyalist bir ülke olduğunu düşünün. Kuruluşun hangi evresinden geçildiğinin önemi yoktur; ülkede sosyalist bir yönetim vardır. Ardından, İstanbul Sözleşmesinin hükümlerini tek tek inceleyin ve kendinize şu soruyu sorun: Bu sözleşmenin içeriği, sosyalizmin hangi temel ilkelerine ters düşüyor, sözleşmenin hangi hükümleri benim sosyalist ülkemin elini kolunu bağlıyor, yapması gerekenleri yaptırmıyor, yapmaması gerekenleri yaptırıyor?
Bu kritere göre sözleşmede sosyalizme ters bir yan, sosyalizm adına yapılacakları engelleyen, yapılmaması gerekenleri zorlayan, vb. bir hüküm bulamıyorsanız da fazla üstelemeyin.