Nuri Bilge Ceylan’ın yeni filmi Ahlat Ağacı,sinema ile ilgilenenler tarafından merak ve özlemle bekleniyordu. Cannes’da dakikalarca ayakta alkışlanması, büyük ödül beklentisi ama boş çıkması, diyalog ağırlıklı oluşu ve tabii en çok da uzunluğu ile herkesin ilgi odağıydı. Çok insan çok şey söyledi, okudukları üzerinden, yorumlar yaptı, bir diğerinin imajın imajı olmaz ama yorumun yorumu olur diye dikkat kesildi. Artık sinemalarda. Bizler izleyecek, düşüncemizi somutlayacağız (yazmakta geciktim ama üzerine yazılanları okumak için ben de kıvranıyorum meraktan).
Vahşi kapitalizm
Taşrada da olsa büyük kentte de, bir memurun kazancıyla yaşaması pek zordur. Evli, iki çocuklu İdris, çareyi at yarışlarında arayan ama emekliliğine kadar geçen bunca sürede bir türlü tutturamayan, aslına bakarsanız, kimsenin etlisine sütlüsüne -çocuklarının dahi- karışmayan biridir. Tabii ki, borçlarını karısı Asuman çocuk bakarak kapatmaya ve evi de geçindirmeye çalışır. Umutlarıyla hayalleri bir türlü kesişemez… buna çocuklarının, hatta çevredeki diğer insanlarınkiler de dahil.
“Üniversite mezunu olmak iş sahibi olmak anlamına gelmez” demişti bir Bakan, hatırlar mısınız? Sinan da, okulunu bitirdikten sonra ailenin üzerine ikinci bir yük olarak gelmiştir. Bu arada yaşadıklarını anlattığını düşündürten bir roman yazmıştır. Zaten film de adını o romandan almış.
Kuşak çatışması
Biz, baba oğul arasındaki çatışmayı izliyoruz film boyunca. Aslına bakarsanız ailenin bütün bireyleri bu çatışmanın içinde, hemen her ailede olduğu gibi. Baba oğul arasındaki gerilim, film boyunca merak ettiriyor: Ne olacak?
Bununla birlikte, Sinan’ın her konuştuğu kişi ile hayatın başka bir yanını sergiliyor film. Nuri Bilge Ceylan’ın kendine özgü sakin ve bir o kadar da çok katmanlı görsel dili, yine bizimle… Görüntünün şiirselliği belki de ilk kez temanın ağırlığı altında kalıyor. Şiirsel ve güçlü bir görüntü değil artık perdeden yansıyan, kasap çengeli örneği kocaman bir soru işareti.
İmamla konuşması, arkadaşlarıyla çatışması, aile içindeki gerilim, yazarla tartışması hep ucu açık, izleyicinin yorumuna bırakılmış hayatın gündelik gerçekleri. Bunların hepsini değilse de bir kısmını muhakkak yaşıyoruz ister istemez ama şu ama bu boyutuyla ve tabii, bu veya şu kadar etkileniyoruz.
Ele verir talkını…
Gelişmiş ülkeler alabildiğine serbesttir dünyayı (Dünya nimetlerini de) sömürmekte, bununla birlikte kirletirler de hayatı (çevreyi, kenti, insanı) ama hep geri kalmış ülkeleri zorlarlar, karbon izinizi küçültün, kağıt israfı yapmayın, fosil yakıt kullanmayın, şunu yapmayın, bunu yapmayın diye…
Ne ilgisi mi var filmle? Nuri Bilge Ceylan, dünya ölçeğinde bir taşra kasabasını, hatta ailesini, daha da odaklanarak bir baba oğul çatışmasını almış ele, işlemiş. Şöyle bir baktığınız zaman hiçbir farkı yok yaşananlarla filmde gördüklerimizin. İşsizlikse işsizlik, iletişimsizlikse iletişimsizlik, cinsel açlıksa cinsel açlık (bu noktaya değinmek gerek, gençlerimiz bu açlığı çekiyorlar, akıllarından neler geçiyor neler ama üstlerine yapışan o sıkılganlık, utanma belasıyla hiç açık etmiyorlar, tıpkı Sinan gibi), yoksulluksa yoksulluk, yazdıklarının “değer” görmemesiyse hayatta da değersiz kabul edilmesi… hepsini sıralamayayım, izleyin.
Uzunluğuna gelince…
Bizim ülkemizde sinema, asıl anlamıyla zaman geçirmek için en iyi araç. Düşündür(t)meyen, yüzleştir(t)meyen, hesaplaştır(t)mayan… Öyle olunca da hayatı anlatan filmler uzun ve sıkıcı olarak yaftalanıyor hemen. Ahlat Ağacı, süre anlamında uzun ama sıkıcı değil, isteyene. Salon işletmecileri ister mi? Tabii ki hayır! Onlar için seans demek para demektir, Ahlat Ağacı yerine iki film göstermeyi tercih ederler… Belki de en büyük sorunu bu süresi filmin. Her şeyi anlatmak yerine bir kısmını eleyebilir, bazılarını bir başka filme bırakabilir miydi? Yok, sanmıyorum, bu film, her ne olursa olsun, belli bir düzeyin çok üstünde ve “gerçek sinema”. Nuri Bilge Ceylan ya bu öyküyü (böyle tabii) çekmeyecekti ya da başka bir öykü anlatacaktı. Bence bunu (bu haliyle kuşkusuz) anlatmakla iyi etmiş.
Ahlat Ağacı, Yönetmen Nuri Bilge Ceylan, Oyuncular Doğu Demirkol, Murat Cemcir, Bennu Yıldırımlar, Hazar Ergüçlü, Serkan Keskin, Tamer Levent, Akın Aksu, Ahmet Rıfat Şungar, Kubilay Tuncer, Öner Erkan, Kadir Çermik, Ercüment Balakoğlu, Özay Fecht, Sencar Sağdıç, Asena Keskinci… 1 Haziran’dan itibaren gösterimde…