Kasım bizde kırağı ile başlardı. Birkaç yıldır ılık Kasımlar yaşıyoruz. Bir yandan bahçeden hala biber topluyor olmak hoşumuza gidiyor, bir yandan da iklimin değişmesi endişenlendiriyordu. Bu sabah buz gibi bir havaya uyandık. "Normal"in sevindiriyor olması çağımızın garipliği! Neyse ki hafif ve soğuk bir yağmur ile kırağı tehlikesini atlattık. Biberler renk renk, bitkiler dimdik ayakta!
Önceki gün İzmir'i sarsan - ABD'deki deprem merkezlerine göre 7, Türk ve Yunan kaynaklarına göre 6.6 - 6.8 şiddetindeki - depremin ertesi günü Çiftçisen kurul toplantısı için İzmir'deydik. Perişan halde bir şehir beklerken, pırıl pırıl bir güneş, sakin bir ortam ile şaşırdık. Tabii ki çok korkmuştu insanlar, tabii ki kayıplar üzmüştü ama panik ve yılgınlık yoktu...
Önceki gün meydana gelen, 1904'den beri bu kıyıda yaşanan en büyük depremmiş. Yıkılan binaların büyük çoğunluğu Bayraklı'nın bir zamanlar bataklık olan bölgesinde, "doldurulmuş" bir alanda. Yani insan hatası! Şehrin diğer yerlerinde zarar gören binalar ise büyük olasılıkla malzemeden "tasarruf" edilerek yapılmış inşaatlar - yani gene insan hatası! Keşke bu hataların hesabı sorulsa... Bir karara imza atmanın, ihmal etmenin, yanlışları görmezden gelmenin bir bedeli olduğu açıklığa kavuşsa...
Arada bir takım politik gerginlikler varken, Yunanistan ile karşılıklı geçmiş olsun mesajları Batı'yı şaşırtıyor. Dış basın Gölcük depreminde Yunanistan'ın, Atina depreminde Türkiye'nin ilk yardıma koşanlar olduğunu hatırlıyor - hayret ederek. Komşuluk bu değil mi? İnsanlık bu değil mi?
Panik yok, yılgınlık yok, çünkü dayanışma var... Geçmiş olsun İzmir... Hepimize geçmiş olsun...