Bir yol ayrılıkları var, bir de yol bitimleri. Her ikisinin kesiştiği yer başka bir yolun başlamasıdır. Temel fark, umutsuzluk körüklendiğinde yol bitimleri, umut diri tutulduğunda ise yol ayrılıkları konuşulur. Burada amacım inceden inceye melankoli havası vermek değil. Tarihte yeni bir dönemin ortaya çıkışı, yeni bir özlemin doğuşu veya yeni bir talebin oluşması birinin diğerine ağır basmasıyla gerçekleşebilir. Eğer bir yerde yol bitimleri ayrılıklardan daha çok konuşuluyorsa orada umutsuzluğa çekilen bir yön vardır. Çünkü umutsuzlukta arayış yoktur. Bir hikaye kalmamıştır. Mutlu veya mutsuz bir son yaşanmış, şimdi ise unutulmaya terk edilmiştir. Aksine, yol ayrılıkları bitimlerden daha çok konuşuluyorsa orada umut vardır. Çünkü ayrılıklar, yeni bir yolun habercisidir. Aranıp duran bir hikayenin cümlesidir. Bir son yaşanmıştır ancak söylenecek söz henüz bitmemiştir.
Siyasette bitimler de olur ayrılıklar da. Ancak “bir çocuk hastalığına” kapılmadıysanız, iktidar perspektifinden uzaklaşmadıysanız, hala sınıfla olan bağınızı güçlendirmek temel amacınızsa ve hala sistemin çelişkilerinden bir gerçeklik yakalayıp geliştirici bir seçenek yaratıyorsanız artık siyaset sizin için ne bir yol ayrılığı ne de bir yol bitimidir. Hikaye bulunmuştur. Bir son değil, yeni bir başlangıcın giriş cümlesidir.
Ancak şu unutulmamalıdır: Bulduğunuz her hikayenin bir ardı, çelişkileri, başarısızlıkları, yanılgıları vardır. Bazen tüm bunlar hüsrandır, bazen ise coşku. Eğer bu duyguları şu an konumuz olan siyasetin içerisinde yaşıyorsanız, coşkuyu yaşamak ve yaşatmak için hikayenizde yol alacaksınız. Yerinde sayan, geriye düşmemek için bir adım kıpırdamayan bir siyasi hareketin hikayesi hüsran olur. Eğer yol alanları beğenmiyorsanız ve yerinde saymamak için yer etmiyorsanız da siz bir hikaye yaratacaksınız. “Ben bunda da yokum” derseniz orada umutsuzluğa çekilen bir yön ararız.
Siyaset, içinde bulunduğu toplumsal gayenin ötesinde, belki bir gizil işlev olarak insanın insanla kurduğu ilişkiyi içerir. Ve bu içerik, bazen toplumsal gayenin önüne geçer, yol ayrılıklarına, hatta yol bitimlerine sebebiyet verir. İnsan amaçlarının, bilincinin yanında duygusal da bir canlıdır. Hatta ayrı olarak değil, bir bütün olarak böyle karmaşık bir canlıdır. Bu karmaşıklığı, onun, tüm emellerini bir anda bir kenara bırakmasına da neden olabilir. Ancak iyi bir hikayenin birinci ağızdan anlatıcısı olmak istiyorsanız aklın kötümserliği ile iradenin iyimserliğinin iç içeliğinden bir dönüştürme iradesi yaratmak durumundasınız. Buna erişmeyen bir bilinç ve eylem, kendi öz karmaşıklığı içinde kaybolur. Bir anda bir şeyleri kenara koymasına neden olur. Siyaset bu nedenle bir denge meselesidir; akıl ve iradenin dengesi.
Siyaset, tabii ki bizler için bir sıfatsız olma hikayesidir. Sonunda kahramanlık olmayan, bunu göze alan sıfatsız bir tarih bizim yaşamımızın idealidir. Eğer sahiden bir idealimiz varsa, bu, sıfatlara ihtiyaç duymayan bir isim, bir yaşam ve daha önemlisi bir mücadeledir. Siyasi idealimizin özeti budur. Yol bitimleri, yaşanacak olan yol ayrıkları, aklımıza ve irademize sıfatsız bir yaşamı hatırlatmalı. En umutsuz olduğumuz anlarda, ismini bilmediğimiz yüzbinlerce sıfatsız devrimcinin tarihe düştükleri notlar aklımıza gelmeli. Hüzne boğulduğumuz günlerde, dostların sofrası hafızalara kazılmalı. Çaresiz ve yalnız hissettiğimiz zamanlarda, kavuşacağımızın özlemi bizi diri tutmalı. Çünkü biz artık, kavuşmanın, birleşmenin özlemindeyiz. Şimdi biz, yan yana gelişin mücadelesiyiz. Söylenecek sözümüz bitmedi, hikayenin daha yeni bölümüne geçilmedi…