Bu günlerde sendika başkanlarının tutuklandığını ve işçi sınıfının en doğal hakkı olan grevlerin yasakladığını televizyonda ve sosyal medyada görmekteyiz. Peki, işçi sınıfı bu tarz uygulamalar karşısında ne yapmalı? Ve bu uygulamalara cevabı ne olmalıdır?

İşçi sınıfının bu tarz uygulamalar ve sermaye ağalarına ve onlara her koşulda kayıtsız şartsız desteğini esirgemeyen muktedirlere cevabı sendikalarda ve işçi sınıfının mücadelesinde ön saflarda yanında olan siyasi partilerde (bu dediğimden düzen partileri anlaşılmasın) örgütlenerek mücadele etmek olmalıdır. Çünkü Marks’ında dediği gibi” zincirlerimizden başka kaybedecek neyimiz var.” Grev yasakları ve yapılan tutuklamalar ile ülkeyi yöneten muktedirler işçi sınıfına “başınızı kaldırmayın, itiraz etmeyin ve örgütlenmeyin” biz sermaye sınıfı ile bir düzen kurduk, sizler de bizim kurduğumuz bu düzen içindeki kölelerimizsiniz demektedir.              

Farklılıklarımız (ırk, din, dil ve siyasi görüş) asla bir bölünme ve ayrışma nedeni olmamalıdır. Çünkü sermaye sınıfı ve ülkeyi yöneten muktedirlerin istediği de tam olarak budur. Bölünmüş, parçalanmış ve ayrışmış bir işçi sınıfı hak arama mücadelesi veremeyecektir. Bunun sonucunda ise işçi sınıfı modern çağın köleleri haline gelecektir. İşçi sınıfına düşen tüm bu farklılıklarına rağmen birlikte örgütlü bir şekilde mücadele ederek sınıfı köleleştirmeye çalışanlara artık yeter! Biz üretenler bu ülkenin esas sahipleriyiz demelidirler.

İşçi sınıfı örgütlenip birlikte mücadele etmeye başladığında polonez’ de, Trendyol ‘da , Migros’ da , grid solution’da ve daha birçok yerde bütün engellemelere, yasaklara ve muktedirlerin copuyla , gazıyla müdahalelerine ve manevi duygularını istismar etmeye çalışmalarına rağmen verilen mücadeleler kazanımlarla sonuçlandı. Verilen bu mücadeleler bizlere her şeyin aslında birlik olmakla başladığını ve karşımızdakilerin bizlerin bilinç altına işlemeye çalıştıkları yenilmez olduklarına dair mitin de çöktüğünü gösterdi.

İşçi sınıfının örgütlenmesini ve hakkını aramasını engellemek amacıyla sendika başkanlarının tutuklanması ve patronların isteğiyle yapılan grevlerin yasaklanması gibi girişimler muktedirlerin her şeyin farkında olduklarını ve örgütlenmiş, hakkını arayan ve mücadele etmekten korkmayan bir işçi sınıfının kurulan sömürü düzenini yerle yeksan edeceğini ve onları tarihin derinliklerine bir daha geri dönemeyecekleri şekilde göndereceklerini adları gibi bilmekteler.

Sonuç olarak tutuklamalar ve grev yasaklarının esas amacının bir korku dalgası yaratarak işçi sınıfının susan, hak aramayan ve günde 12-14 saat ve hatta daha uzun süreler çalışan ama buna rağmen sefalet içinde yaşayan ve bu koşullara bile şükretmesi gerektiği söylenen Türk tipi kast sisteminin en alt basamağını oluşturan bir köle sınıfı haline getirilmek istendiği açık bir gerçek olarak önümüzde duruyor. Hal böyleyken sendikalarda ve siyasi partilerde örgütlenip mücadele etmenin sadece bir kesimin ya da siyasi görüşün görevi değil tüm işçi sınıfının görevi olduğu da göz önüne alınmalıdır.

Başta da söylediğimiz gibi işçi sınıfının kurtuluşu birlik olmak ve sendikalarda ve siyasi partilerde (sömürü düzenin devamını isteyenlerde değil) örgütlenerek işçi sınıfının varlığına karşı top yekûn saldırıya geçen sisteme ve sistemin ağalarına karşı mücadele etmesinden geçiyor. Çünkü bilinmelidir ki; “örgütlüysek her şeyiz, örgütsüzsek hiçbir şey!”