BTÜ Rektörü Prof. Dr. Naci Çağlar “Yıkımlar asla doğal değil. Deprem ne kadar büyük olursa olsun, Türkiye'deki standartlara göre yapılan binaların ayakta kalmayı başarabilmesi gerekiyordu. Maalesef bu konuda sınıfta kaldık” dedi.
Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi’nin (SUBÜ) düzenlediği ‘Türkiye’de Deprem Gerçeği’ konulu söyleşide konuşan Bursa Teknik Üniversitesi (BTÜ) Rektörü Prof. Dr. Naci Çağlar, artık depremin değil binaların konuşulması gerektiğini söyledi.
6 Şubat depremlerinin Cumhuriyet tarihinin en yıkıcı ve kayıpları en fazla olan depremlerinden biri olduğuna işaret eden Prof. Dr. Naci Çağlar, “Depremlerden sonra gündeme gelen konular genelde, depremin oluş nedenleri ve fay hatları şeklinde oluyor. Fakat asıl sorun yapıların yetersiz ve depreme hazır olmamasıdır. Önceki senelerde SUBÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Sarıbıyık hocamın söylediği bir söz vardı; ‘Nasıl yağmur yağınca, kar yağınca binalara sığınıyorsak. Depremde de içine sığınabileceğimiz binalar inşa etmeliyiz’ diyordu. Ben de bu sözlere katılıyorum” dedi.
Binalar gereği gibi yapılırsa yıkım yaşanmaz
Türkiye’de deprem yönetmeliğinin yeterli olduğunu vurgulayan Çağlar, şunları kaydetti:
“6 Şubat depremleri her ne kadar büyük olsa da binalar bu şekilde yıkılmamalıydı. Türkiye şartlarında yapı mevcudunun yüzde 14'ünün yıkılması, depremin büyüklüğünü gösteriyor. En vahim konu ise ülkemizde bu konuda uygulanan yönetmelikler yeterli durumda. ‘Depremler çok büyük depremlerdi, o yüzden bu yaşanan yıkım doğal’ diyorlar. Bu yıkımlar asla doğal değil. Deprem ne kadar büyük olursa olsun, Türkiye'deki standartlara göre yapılan binaların ayakta kalmayı başarabilmesi gerekiyordu. Maalesef bu konuda sınıfta kaldık. Yıkım nedenlerinin başında binaların yapım aşamasının sağlıklı olmaması ve yeterince denetlenmemesi geliyor. Depremler Türkiye için olağan bir durum ancak binalar depremlere yeterince direnç gösteremiyor ve afetler ağır sonuçlar doğuruyor. Bir bina 1975 yılı sonrası hazırlanan yönetmeliklere uygun biçimde yapıldıysa ve minimum şartları sağlıyorsa yıkılması çok zor olur. Biz binaları standartlara uyarak, gerektiği gibi yapsak bu yıkımlarla karşılaşmayız. Depremlerin insanları öldürmesi gerekmiyor.”
Yanlışları cezalandırmalıyız
Ahmet Mete Işıkara’nın ‘Deprem öldürmez, bina öldürür’ sözünü hatırlatan Çağlar, yölme devam etti:
“Bir inşaat ustası yıkılan binada kimlerin çalıştığının bulunabileceğini bilse işini gerektiği gibi yapmaz mı? Önemli ve güzel şeyleri ödüllendirdiğimiz gibi, yanlış şeylere de gerekli cezayı vermeliyiz. Ustasından mühendisine, projesinden müteahhidine kadar kim sorumluysa gerekli cezalar verilmeli. Ülkemizde denetim mekanizmasının daha iyi işlemesi gerekli. Denetim mekanizması seçime girmeyecek bir kurum tarafından yürütülmeli. Ama her şeyden önce ahlaki olarak insanları iyi yetiştirmek lazım. İnsanlara sorumluluk duygusunu aşılamamız gerekiyor ki bunlar bizim kültürümüzde de olan şeyler. İnsanlarımızın da deprem konusunda bilinçlenmesini sağlamalıyız. Fay hatlarını konuşmak yerine insanlarımıza binalarının farkında olmalarını, binanın deprem performansını öğrenmeleri gerektiğini anlatmalıyız. Sakarya, birçok ile göre deprem kültürü olan bir şehir. Ancak depreme hazır olmayan binalar var. Bir ovada kurulduğu için yumuşak zemin yüzünden civardaki depremlerden de etkileniyor. 1967 depreminde yıkılmayan binaların 1999 depreminde yıkıldığını gördük. Buradan da anlıyoruz ki, bir önceki depremde yıkılmayan binanın sağlam olduğu söylenemez. Tüm binaların kontrol edilmesi gerekiyor. Depremden sonra binanın hasar almasını normal görüyoruz, ancak hasarın kontrol edilmesi gerekiyor. Sakarya’da bu kontrollerin yapılması