Bu hafta dünyada gündemin baş konusu aşı! Hani şu Trump'ın "seçimlerden önce çıkarın," diye onca baskı yaptığı ama gene de 3 Kasım öncesine yetiştirilemiyen virüs aşısı... İlaç gelişiminin zorunlu aşamaları atlanmadan, aceleye getirilmeden, ama olağanüstü yoğun bir çalışmanın ürünü... Aşıyı bulanların Türk asıllı olmaları nedeniyle eh biz de gururlanıyoruz! Almanya'nın eğitim sisteminde yetişmiş, oranın olanakları ile laboratuvarlarını, işlerini kurmuş olsalar da...
 
Bu arada, Dr. Özlem Türeci'nin bizim basında sadece "Prof. Ugur Şahin'in karısı" olarak yer alması feminist dostlarımı kızdırdı. Haklılar da! Ama konuyu "aslında aşıyı bulan kadın" düzeyine indirmek futbol takımı tutmak gibi bir şey. Hayran olunması gereken birlikte çalışmanın güzelliği olmalı. Hiçbir başarı, hele bilimsel çalışma tek bir dehanın eseri olamaz aslında; tartışma, paylaşma, destek ve çok çok emek gerektirir...
 
Aşı demişken... çocuklara aşı yaptırmak/yaptırmamak tartışmaları da epeydir hani o futbol takımı tutma düzeyinde sürmekte. Aşıları savunanlar karşı tarafı bilime karşı olmakla suçlamakla yetiniyor, o kadar... Birçok ölümcül hastalığın aşı sayesinde engellendiği doğrudur. Ancak, bebeklikten itibaren ilk iki yılda bir sürü aşı ile minicik bedenlerin aşırı yüklenmesi, özellikle ucuz aşılarda maliyeti düşürmek için zararlı maddeler kullanılması gibi sorunlar tartışmaya açık olmalı!