Mademki “Öğretmenler Günü” öyleyse içi boş süslü laflar etmeden, kutsallı, mübarekli dandik övgülerde bulunmadan, ıvırıp kıvırmadan, lafı hiç dolandırmadan konuya girelim.
Türkiye’de Öğretmenlerin Üç temel sorunu vardır:
1-İtibar Sorunu; Uzun yıllardır öğretmenler, az çalışan, hatta hiç çalışmayan, yatarak para kazanan, çok tatil yapan, tatil yaparken maaş alan, hem de çok maaş alan, sırtını devlete yaslamış bankamatik memuru görünümünde, aslında önemsiz bir iş yapan, “hiçbir şey olunmaza öğretmen olunan” sıradan, önemsiz insanlarmış gibi algı yaratılmış ve öğretmenlerin toplum gözündeki itibarı giderek aşındırılmıştır.
Bu nedenle Öğretmenler öncelikle, “Öğretmenlik Mesleğinin” hak ettiği itibarına tekrar kavuşmasını talep etmektedirler.
2-İş güvencesi Sorunu; Özellikle mevcut iktidar başa geldiği ilk günden beri, öğretmenlerin iş güvencesini ortadan kaldırmaya yönelik mevzuat değişikliğini sıklıkla gündeme getirmiş tüm öğretmenlerin, kadrosuz, güvencesiz, sözleşmeli olarak çalıştırılması yönündeki politikasını hiç gizlememiştir. Bu anlamdaki yasa tekliflerini zaman zaman gündeme aldıysa da gelen tepkiler nedeniyle geri çekmek zorunda kalmıştır. Tüm öğretmenleri sözleşmeli olarak istihdam etmenin koşulları henüz oluşmadığından, iktidar bu politikasından vazgeçmemekle birlikte “sözlemli öğretmenlik” ya da “ücretli öğretmenlik” gibi yollara başvurmuştur. İktidar yeni açıkladığı, “Eğimde 2023 Vizyon Belgesi’nde de öğretmenlerle ilgi güvencesiz istihdam politikası ile ilgili planlarını ortaya koymuştur. Bu nedenle önceki yıllarda kadrolu olarak atanmış öğretmenler de her gün iş güvencesinin ortadan kalkacağı endişesini yaşamaktadırlar.
Bu anlamda öğretmenler uluslar arası “Eğitim Enternasyonali Bildirgesi”nde yer aldığı gibi, mesleğini icra ederken işini kaybetme korkusu yaşamadan, evrensel değerlere uygun, bilimsel eğitim verebilecekleri asgari koşullara sahip olmayı talep etmektedirler.
3- İnsanca Yaşayabilecek Ücret Sorunu; 2018 yılı Ekim ayı itibariyle Türkiye’deki açlık sınırı 1.919 TL. Yoksulluk sınırı 6.252 TL. olarak açıklanmıştır. Aynı yıl aynı dönemde 25 yıllık 1/4 kademedeki kıdemli bir öğretmen ise vergi dilimi kesintisi düşülmeksizin 3.836 TL maaş almaktadır. Mesleğe yeni başlamış 9/1 kademedeki öğretmenin maaşı ise yine vergi dilimi kesintisi düşülmeksizin 3.290 TL. dir. Aynı dönemde sözleşmeli öğretmen 3.042 TL. Ücretli Öğretmenler ise 1.580 TL maaş almaktadırlar. Görüldüğü gibi öğretmenlerin tamamı yoksulluk sınırının altında, ücretli öğretmenler ise açlık sınırının altında maaş almaktadır.
Bu anlamda da öğretmenler, asgari yaşam koşullarını karşılayabilecekleri, işini yaparken kişisel dertlerini değil hayata hazırladıkları öğrencilerine odaklanabilecekleri, İnsanca yaşayabilecekleri düzeyde ücret talep etmektedirler.
Devletin çalıştırdığı kamu emekçisi öğretmenler bu haldeyken. Özel okullarda, dershanelerde, kurslarda, etüt merkezleri vb. özel sektörde çalışan öğretmenlerin durumu çok daha vahimdir. Uzun çalışma süreleri, günlük 13-14 saatlere ulaşırken, pek çoğunun hafta sonu tatilleri yoktur. Bir gün hafta tatili imkanını bulan “şanslı öğretmenler” ise o gün soru veya materyal hazırlamaktan asla dinlenmeye vakit bulamazlar. Her biri bilimsel bir eser olan hazırladıkları sorular için öğretmenler telif alamazlar, hatta bu eserlerin kullanım hakkı işletmeye geçer, bir başka yerde kullanılırsa telifi işletme (okul, kurs, dershane) alır. KPSS sınavının travmasından, 300 binden fazla ataması yapılmamış ve bu nedenle canına kıymış onlarca öğretmenden. Her gün veli, öğrenci, yönetici şiddetine maruz kalan yüzlerce öğretmenden, söz etmeden öğretmenler gününü süslü sözlerle, romantik vaatlerle geçiştirmek öğretmenlere yapılacak en büyük haksızlıktır.
Öğretmenlerin sorunlarının, mesleki ve demokratik taleplerinin konuşulduğu, tartışıldığı, yüksek sesle dile getirildiği fazladan bir güne elbette itirazımız olmaz ancak;
Tüm dünyada 5 Ekim öğretmenler günü olarak kutlanırken, neden bizim ülkemizde öğretmenler günü 24 Kasım’da kutlanmaktadır?
1980 askeri darbesi tüm ülkenin üzerinden büyük bir şiddet ve baskı oluşturarak geçmişti. Bu süreç tüm meslekler üzerinde olduğu gibi öğretmenler üzerinde de ciddi baskılar oluşturdu. Öğretmenlerin % 90’nın örgütlü olduğu Dönemin en etkili öğretmen örgütü olan TÖB-DER kapatılarak, mallarına el konuldu. Öğretmenler üzerinde baskı süreci başlatıldı. Darbe sürecinde öğretmenler, fişlendi, sürgün edildi. İşkence görenler ve meslekten atılanlar olduğu gibi ortandan kaybolan ve yok edilen pek çok eğitim emekçisi de oldu. Sorgulayan, düşünen ve düşünmeyi öğreten, tek tiplikten uzak öğretmenler, darbe hükümetinde ciddi korkular yarattığından, onları yok edip, ellerinde kalan öğretmenlere bir ”sus günü” verildi. Öğretmenlere yaptıkları zulüm unutulsun ve toplumda “öğretmenler ne kadar değer veriyoruz” algısı oluşsun diye, darbeden tam bir yıl sonra 1981 yılında 24 Kasım, “Öğretmenler Günü” olarak öğretmenlere “armağan” edildi.
Tüm Dünya ülkeleri 1966’da UNESCO ve ILO tarafında belirlenen 5 Ekim’i Dünya Öğretmenler Günü olarak kutlamakta iken; Türkiye ise darbeden bir yıl sonra ilan edilen, 24 Kasım’ı Öğretmenler Günü olarak kabul etmektedir. 24 Kasım’ı kabul etmeyip 5 Ekim’i kutlayan öğretmenlerimiz hala bulunmakta ise de; 24 Kasım, öğretmenler arasında ve kamuoyunda yaygın olarak kutlanılmaktadır.
Öğretmenlerin sorunlarının, mesleki ve demokratik taleplerinin konuşulduğu, tartışıldığı, yüksek sesle dile getirildiği fazladan bir güne elbette itirazımız olmaz, ancak Tüm Dünyada 5 Ekim'de kutlanan “Öğretmenler Günü” yerine, 24 Kasım’da kutlanmasına hiç bir demokratik tepki göstermeyen öğretmenin, çalışma koşullarının da, maaşının da, özlük haklarının da iyileşmeyeceğini bilmesi gerekir.