CHP milletvekili Sera Kadıgil’in partisinden ayrılarak TİP’e katılması çeşitli yorumlara vesile oldu. Hürriyet gazetesinde yazan Ahmet Hakan da bu gelişmeye kayıtsız kalmadı. Ancak Hakan sıradan biri değildi; olayları çok yönlü değerlendirir, objektif bir bakışın süzgecinden geçirerek teşhisini öyle koyardı.
Böyle bir Ahmet Hakan’dan kimse Kadıgil’in tercihini alkışlamasını da lanetlemesini de bekleyemezdi. O, soğukkanlı ve ölçülü, ama aynı zamanda kıvrak, çarpıcı ve çok farklı kesimlere hitap edebilen tespit ve teşhislerin insanıydı.
Kadıgil olayında da böyle yaptı:
Eski partisi sırtında bunca yumurta küfesini taşırken, muhalefetteki çeşitli özneleri belirli bir hizada tutmak için çırpınırken ve bu yolda çeşitli riskleri göze alırken Kadıgil “bencilce” bir tercihte bulunmuş, bütün bu yüklerden arınmak ve “romantik sol devrimci marşlar” söylemek üzere başka bir partiye geçmişti...
İşte budur: Bu tespitte CHP’nin hakkı teslim edilirken Kadıgil topa tutulmayıp sadece “işin kolayına kaçmakla” eleştirilmekte, sosyalizm ise örtük biçimde “romantik sol devrimci marşlar” söylemenin ötesine “davet edilmektedir”…
***
Kursumuza giriş olarak somut bir örnekten hareket ettik: Usta yazar Ahmet Hakan’ın Kadıgil olayına yaklaşımı…
İşin biraz daha teorik kısmına gelirsek iki kilit konseptle devam etmemiz gerekiyor: Eyyamcılık ve sureti haktan görünmek… Bunlardan eyyamcılık (siz olumsuz kullanımlarına bakmayın) kendini güncel ve toplumda yaygın birtakım hassasiyetlere uydurma, buna göre davranma anlamına gelir. Sureti haktan görünmek (bunun da olumsuz çağrışımlarına kulak asmayın) ise iyi niyetli, tarafsız ya da “objektif” görünme becerisidir.
Kısacası, eyyamcılıkta ve sureti haktan görünme işinde ne kadar ustalaşırsanız “anaakım” medyada değeriniz o kadar artar. Bakın, “anaakım medya” diyoruz; kastettiğimizin uçlardaki birtakım militan yayınlar olmadığı herhalde anlaşılmıştır. Burada ondan bundan değil “amiral gemilerinden” söz ediyoruz.
O zaman bugünkü kursumuzda biraz daha ilerleyelim ve gene Ahmet Hakan “tarzından” hareketle başka örnekler vererek konuyu açalım.
***
Olay 1: AKP’den 5 vekilin Deva Partisi’ne geçmesi.
Serinkanlı tespit yazısından bir parça: “Biz başkaları gibi insanların vekilken parti değiştirmelerini etik gerekçelerle kınayanlardan değiliz. Herkesin hakkıdır. Ne var ki bu son olayda ülkenin siyasal dengelerine ilişkin ciddi kaygılarımızın olduğunu da belirtmek zorundayız. AKP’den Deva’ya geçen vekillerin AKP’nin liberal kanadından oldukları herkesin malumu. Şimdi, AKP içindeki sağ, anti-demokratik eğilimleri olan kesim ha bire bastırırken onun karşısındaki ağırlığı eksiltmenin önce ülkenin geleceği sonra da AKP’nin kendisi açısından hayırlı sonuçları olacağını söylemek çok güç. Hani ‘taş yerinde ağırdır’ derler ya, AKP’den ayrılan vekillerin ağır olacakları asıl yer kendi partileri iken bu vekiller başka bir tercihte bulunmuşlardır. Bir zamanki ağırlıkları, yeni partilerinde kaynayıp gidecektir.”
Olay 2: MHP’den 3 vekilin İyi Parti’ye geçmesi.
Serinkanlı tespit yazısından bir parça: “İki parti ne kadar uyum içinde görünürse görünsün AKP ile MHP arasındaki ortaklığın fay hatları kimse için meçhul değil. Bazı siyasal gözlemciler iplerin MHP’nin elinde olduğu, bu partinin AKP’yi daha sağa ittiği iddiasında bulunsalar bile biz olaya başka bir açıdan bakıyoruz. Daha açık konuşursak biz MHP’nin Cumhur İttifakındaki varlığını, bu ittifaktaki laiklik düşmanı, Mustafa Kemal’in mirasına ve Cumhuriyet’in temel değerlerine saygısız unsurlara karşı bir sigorta olarak görüyorduk. Bugün de öyle görüyoruz; ama bu sigortada her sözün, her kişinin ve her uyarının değeri varken 3 vekilin ‘Hadi bize müsaade’ diyerek çekip gitmesini nasıl anlamlandırabileceğimizi doğrusu biz de bilemiyoruz.”
Olay 3: TİP’li 4 milletvekilinin CHP’ye katılması.
Serinkanlı tespit yazısından bir parça: “Evet, sayınızın azlığından, mecliste grup olarak var olamayışınızdan kaynaklanan sorunların ve güçlüklerin biz de farkındayız. Ama sayınız ne olursa olsun siz mecliste, kendi iddialarınızla, bu ülkedeki işçi ve emekçilerin sesi, sosyalizmin habercisi, CHP’nin dile getirmekten ürktüğü ve hiçbir zaman açıkça dile getiremeyeceği sorunların davacısı olmuştunuz. Şimdi size gittiğiniz o yerde romantik sol devrimci marşlarınızı bile söyletmeyecekler; bunu da mı göze aldınız?”
***
Nasıl, biraz ilerledik mi?
Dikkat edilmişse, burada verilen muhayyel örneklerde AKP’yi “güçlendiren” tek bir olaydan bile söz edilmemiştir.
Olamazdı da ondan…
O zaman, kilit konseptler olan eyyamcılığa ve sureti haktan görünmeye iki konsept daha ekleyip bitirelim:
Bir de yalaka ve yavşak olmak gerekir…
(İleri Haber'de yayımlanmıştır)