İslamcı örgüt Heyet Tahrir Şam'ın (HTŞ) yönetimi ele geçirmesinin ardından Suriye'nin başkenti Şam'da yeni düzen kurgulanırken ülkenin kuzeyinde Kürt güçler ile Türkiye destekli gruplar arasında çatışmalar devam ediyor. Uzmanlar bu durumun Suriye'nin istikrar arayışını riske attığı yorumunda bulunuyor. Peki kuzeyde askeri faaliyetlerini sürdüren Türkiye ve desteklediği Suriye Milli Ordusu (SMO) unsurlarının amacı ne? Bölgede hâkim güç olan Kürtler ne istiyor?
Suriye'nin kuzeyindeki durum nasıl?
HTŞ iki hafta kadar önce Hatay'a sınır İdlib'den Halep'e doğru "saldırganlığı önleme operasyonu" olarak adlandırdığı bir taarruz başlattı. Muhalifler, Suriye'nin ikinci büyük kenti Halep'in beklenmedik hızda düşmesinin ardından yaklaşık 350 kilometrelik yolu 10 günde alarak başkent Şam'a ulaştı, böylece Beşar Esad rejimi iç savaşın 14'üncü yılında devrilmiş oldu.
Türkiye destekli SMO ise geride kaldı. SMO, başlangıçta Halep saldırısına kısmen katılsa da sonrasında Suriye Demokratik Güçleri (SDG) kontrolündeki bölgelere yönelerek SDG'yi Fırat Nehri'nin batısından çıkarmak için "Özgürlük Şafağı" olarak adlandırdığı ayrı bir operasyon başlattı.
SDG'nin omurgasını Demokratik Birlik Partisi (PYD) ve onun askeri kanadı Halk Savunma Birlikleri (YPG) oluşturuyor. Türkiye terör örgütü saydığı bu yapıları PKK'nın Suriye uzantısı olarak görüyor.
SMO saldırıları sonucu SDG Fırat'ın batısındaki Tel Rıfat ve Münbiç'ten çekildi. SDG Münbiç'ten çekilmenin ABD arabuluculuğunda sağlanan ateşkes kapsamında gerçekleştiğini bildirdi. Halep'in doğusunda ise SDG ile SMO arasında çatışmalar devam ediyor. Daha güneyde Deyrizor'da yerel aşiretlerin HTŞ lehine saf değiştirmesiyle SDG hakimiyetini kaybetti. Öte yandan Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Fırat'ın batısında, Münbiç ile Deyrizor arasında kalan Rakka kenti ile Türkiye'ye sınır Kobani ve Kamışlı'da SDG hedeflerine hava saldırıları gerçekleştiriyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) Kürt kontrolündeki bölgelerde on binlerce kişinin yerinden olduğunu; barınak, gıda ve sağlık hizmeti sorunları yaşandığını bildiriyor. "SMO'nun kötü bir insan hakları sicili var" denilen HRW'nin Çarşamba günkü açıklamasında, Türk istihbaratının Suriye topraklarında "yasa dışı tutuklamalar" gerçekleştirdiği de iddia edildi.
Türkiye bölgede neyi hedefliyor?
Ankara Suriye'de neyi amaçladığı konusunda yıllar içinde değişen mesajlar verdi ancak temelde güney sınırında, Irak sınırından Akdeniz'e kadar uzanan M4 karayolu boyunca, bir "güvenli koridor" oluşturmayı hedefliyor.
Fırat Nehri'nin batısına odaklanan Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarının ardından Ekim 2019'da başlayan Barış Pınarı Harekâtı sırasında dönemin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, "Bizim amacımız nedir? 32 kilometre derinlikte ve Fırat'ın doğusundan Irak sınırına kadar, yani 444 kilometrelik bir uzunlukta hiçbir teröristin kalmaması ve tüm bu bölgenin güvenli bölge olarak tesis edilmesi" hedefini açıklamıştı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçen Salı günü yaptığı bir konuşmada ise "İnşallah DEAŞ ve PKK/PYD gibi terör örgütlerinin de en kısa sürede başı ezilecektir. Böylece Suriye'nin toprak bütünlüğü ve egemenliği ülkenin her tarafında tümüyle güçlendirilecektir" dedi. Bu açıklama Ankara'nın SDG'yi kontrolündeki tüm topraklardan çıkarmayı amaçladığı yorumlarına neden oldu.
Düşünce kuruluşu Carnegie'den Suriye uzmanı Kheder Khaddour DW Türkçe'ye verdiği demeçte, Türkiye'nin temel kaygısının PKK'nın "sınırlar ötesi" yapısı olduğu değerlendirmesinde bulundu. İsrail saldırılarıyla Hizbullah'ın sınırlar ötesi fonksiyonunun sona ermiş olabileceğini; aynı şekilde IŞİD ve El Kaide'nin yenilmesiyle İslamcı hareketlerin ulusal sınırlar içine hapsedildiğini, Taliban ve HTŞ'nin buna örnek olduğunu söyleyen Khaddour, bölgede "sınırlar ötesi emeli olan" tek grubun Kürt silahlı hareketi olduğunu söyledi.
"Ankara bunu bir tehdit olarak görüyor. SDG Kandil'le bağlarını kestiğini ilan edip Suriye içinde kalırsa o zaman Türkiye'nin bakışı değişebilir" diyen Khaddour, SDG'nin PKK ile aynı şey olmadığı ancak iki yapı arasındaki ilişki tümden kesilmedikçe Türkiye'nin bunu sağlamak için şiddete başvurmaktan vazgeçmeyeceği görüşünde.
İtalya merkezli düşünce kuruluşu Istituto Affari Internazionali Ortadoğu Programı yöneticisi Maria Luisa Fantappie de sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, SDG'nin Türkiye'ye bir tehdit oluşturmadığı mesajını Ankara'ya iletmesi gerektiğini belirtti. "SDG kuzey Suriye'den Türkiye'ye saldırmama sözü vermeli ve Ankara'nın kabul ettiği Kürt gruplarla diyalog başlatmalı" dedi.
Türkiye ve Kürtler üzerine çalışmalar yapan Council on Foreign Relations (CFR) araştırmacısı Henri Barkey'a göre ise Türkiye için "SDG'nin yok edilmesi" oldukça önemli bir konu. Barkey CFR için kaleme aldığı yazısında, "Türkiye'nin SDG'ye yönelik saldırganlığının arkasında Irak'taki gibi bir özerklik endişesinin yattığını" belirtiyor: "Suriye Kürtlerinin, Şam ile anlaşarak otonom statü elde etmesinden korkuluyor."
SMO'nun nasıl bir yapısı var?
Eski adı Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) olan, bir ara IŞİD'e karşı operasyonlarda ABD'den destek alan Suriye Milli Ordusu, Türkiye'nin yönlendirmesiyle daha organize bir yapı kurmaya girişse de çok parçalı özelliğini sürdürüyor. Grup içinde radikal İslamcı unsurlar da yer alıyor.
Siyasi, ekonomik ve lojistik bakımdan Türkiye ile yakın ilişkileri bulunan örgütün Ankara'nın direktifleri dışında hareket etmesi beklenmiyor. Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) geçtiğimiz yıllarda çok sayıda SMO mensubunun Azerbaycan, Libya, Nijer'e Türkiye tarafından paralı asker olarak gönderildiğini öne sürüyor. Bu durumun geçmişte örgüt içinde Türkiye'ye daha yakın gruplar ile "Esad'ı devirme hedefinden uzaklaşıldığını" düşünenler arasında gerginliklere yol açtığı belirtiliyor.
SMO, geçmişte sık sık çatıştığı HTŞ liderliğindeki operasyona katılmış olsa da diğer gruplara kıyasla daha küçük bir rol oynadı, Esad rejiminin devrilmesi ile başlayan yeni süreçte dışarıda kalmış gibi görünüyor. Gazetecilere verdikleri demeçlerde "fazla radikal" buldukları HTŞ kadrolarını eleştiriyorlar. SMO'nun "Özgürlük Şafağı" adını verdiği operasyon ile ele geçirdiği toprakları gelecekte yeni Şam yönetimi ile pazarlıkta kullanabileceği, HTŞ ve SMO arasındaki rekabetin SDG üzerinde baskıyı artırdığı yorumları yapılıyor.
SDG'nin bölgedeki durumu nasıl?
IŞİD'e karşı mücadele misyonu ile ABD öncülüğünde 2015 yılında kurulan SDG yıllardır Suriye'nin kuzeyi ve doğusunda IŞİD'in yenilgiye uğratıldığı toprakları yönetiyor.
Bünyesinde birçok Kürt ve Arap grubu barındıran SDG bir yandan HTŞ ile yeni dönem pazarlığı yapmaya diğer taraftan SMO'ya karşı pozisyonunu korumaya çalışıyor. Ayrıca Esad'ın devrilmesiyle SDG bölgelerinde yaşayan bazı Arap aşiretlerin HTŞ lehine tavır alması da bir tehdit unsuru.
Bazı bölgelerde yaşanan çatışmalara rağmen HTŞ ile diyalog konusunda iyimser mesajlar veren Kürt yönetimi, Şam'la uyum hedefi doğrultusunda önemli bir karar da aldı. Ülkenin kuzeyi ve doğusunda kontrolü sürdüren Kürt idaresi yaptığı açıklamada, Suriye'deki yeni yönetimin üç yıldızlı bayrağını tüm idari kurumlarda kullanmaya karar verdiğini bildirdi. Açıklamada, bayrağın Suriyelilerin "özgürlük ve ulusal birlik umudunu" yansıttığı belirtilerek, Suriye'nin kuzeyi ve doğusundaki Kürt idarelerinin "Suriye coğrafyasının bir parçası" olduğu vurgulandı.
Öte yandan SDG Türkiye kaynaklı saldırılar konusunda ise sert mesajlar veriyor. SDG komutanı Mazlum Abdi, "Kuzey ve doğu Suriye'deki halkımızı korumak için yeterli gücümüz var... Hiçbir tarafla savaşa girmekten yana değiliz ancak her zamankinden daha hazırlıklıyız" diyor.
Örgüt ABD'yle aynı anda Rusya'nın da koruması altındaydı. Şimdi Rusya'nın desteği kesilmiş görülürken ABD'nin ne kadar kalıcı olacağı da tartışma konusu.
IŞİD gerçek bir tehdit mi?
Türkiye ve SMO unsurlarının SDG'ye saldırıları IŞİD'in yeniden güçleneceği eleştirilerine yol açıyor. SDG de dünyaya "Türkiye yüzünden IŞİD operasyonlarımızı durdurduk, örgüt güçleniyor" mesajını gönderdi.
IŞİD, ABD öncülüğünde onlarca ülkenin katıldığı uzun soluklu bir operasyon sonunda yenilmiş olsa da Suriye'nin kırsal bölgelerinde aktivitesi hiçbir zaman son bulmadı. Son iki haftada IŞİD üyelerinin Suriye içinde çeşitli saldırılar gerçekleştirdiği rapor edildi. Ancak halihazırda örgütün yeniden yapılandığına dair güvenilir bir veri bulunmuyor.
Öte yandan temel kaygılardan biri IŞİD üyeleri ve ailelerinin tutulduğu SDG kontrolündeki hapishane ve kampların durumu. SDG Türkiye kaynaklı saldırılar nedeniyle denetimleri altındaki kamplara odaklanamadıklarını, firar riskinin arttığını söylüyor. Özellikle Türkiye sınırına yaklaşık iki saat sürüş mesafesindeki El-Hol Kampı tartışma konusu. Birleşmiş Milletlerin Şubat 2024 tarihli raporuna göre burada IŞİD militanlarının ailelerinden yaklaşık 44 bin kişi bulunuyor, bunların yüzde 62'si çocuk. Çoğu Iraklı bu kişiler ülkeleri tarafından geri kabul edilmezken, yıllardır kötü koşullarda kampta yaşamaya mecbur bırakılan çocukların radikalleşmeye devam ettiği yönünde raporlar mevcut.
ABD'nin nasıl bir tutum izlemesi bekleniyor?
Türkiye-SDG ilişkilerinin geleceğinde temel belirleyici ABD'nin tavrı olacak. Başkan Joe Biden SDG'ye desteği şimdilik sürdürse de koltuğunu 20 Ocak'ta Donald Trump'a devredecek. Hem Trump hem de seçilmiş Başkan Yardımcısı JD Vance'den Suriye'deki son gelişmelere dair "Bizim problemimiz değil, ABD karışmamalı" şeklinde açıklamalar geldi.
Trump ilk döneminde de benzer tutum sergilemiş, 2019'da Türkiye ve SDG'yi "okul bahçesindeki iki çocuğa" benzetmiş, "Bazen kavga etmelerine izin vermelisiniz, sonra ayırırsınız" diye konuşmuştu.
Ortadoğu uzmanı Maria Luisa Fantappie, "Biden'ın SDG'ye yönelik desteği geleceğe dönük bir garanti değil. Trump Suriye konusunda isteksiz olduğunu zaten beyan etti. Türkiye'nin Suriye konusunda Trump'a baskı yapması muhtemel" diyor.
Ortadoğu uzmanı Henri Barkey'e göre de Ankara, Trump'ın Suriye'deki askerlerini çekerek SDG'yi yalnız bırakmasını umuyor olabilir.
ABD'nin halihazırda Suriye'de IŞİD'le mücadele hedefiyle 900 kadar askeri bulunduğu tahmin ediliyor. Irak'la yapılan anlaşma gereği Amerikan ordusu Eylül 2025'te bu ülkeden büyük ölçüde çekilecek. Suriye'deki faaliyetlere destek vermek için geride kalan az sayıda birlik ise ertesi yıl Irak'ı terk edecek.
Ancak sadece Washington'un değil yeni Şam yönetiminin SDG'ye yönelik tutumu da Suriye'nin kuzeyi ve doğusunun kaderinde belirleyici olacak. ABD'nin HTŞ ile diyalog niyeti sahadaki iki aktörün ilişkisine zemin hazırlayabilir. Washington'un Şam ile SDG'nin geleceğini müzakere etmesi beklenebilir.
Türkiye'deki Kürtler ne diyor?
Beşar Esad'ın devrilmesinin ardından iki dış aktör, Türkiye ve İsrail Suriye'de askeri faaliyetlerini devam ettiriyor. Bu durumun Suriye'nin yeniden inşası ve mültecilerin dönüşünü engelleyecek bir istikrarsızlık ortamı yaratabileceği eleştirileri yapılıyor.
Suriye'de yeni bir karmaşa ortamı doğabileceği uyarısında bulunan DEM Parti'den yapılan yazılı açıklamada, "Esad rejiminin devrilmesinin ardından, bütün Suriyelilerin bir arada eşit ve özgür yaşadığı bir Suriye talebi dünyada yükselirken, AKP iktidarı ne yazık ki kaosu ve kargaşayı derinleştiren adımlar atıyor" denilerek SDG kontrolündeki bölgelere saldırılar eleştirildi. Ayrıca Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde açıklama yapan DEM Parti milletvekilleri HTŞ'yi "yargısız infazlar yapmak" ve "savaş suçu" işlemekle suçladı.
Dış aktörlerin eylemlerine dair benzer endişeyi dile getiren Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock da İsrail ve Türkiye'ye barışçıl geçiş sürecini tehlikeye atmama çağrısında bulundu. Dış müdahalelerle yeni sürecin baltalanmaması gerektiğini söyledi.