Cumhurbaşkanlığı için ikinci tur seçime çok az bir süre kala, dağılan ATA İttifakı’nın ana bileşeni Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu'nu destekleme kararı aldı ve iki taraf bir protokol üzerinde uzlaştı.
ATA İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan’ın diğer ittifak unsurlarından ayrılarak Cumhur İttifakı’na desteğini açıklamasının ardından İttifak’ın kurucu unsuru Özdağ’ın nasıl bir yol izleyeceği merak ediliyordu.
Özdağ ile Kılıçdaroğlu’nun yanı sıra iki tarafın yetkilileri arasında birkaç gündür süren müzakerelerin ardından iki lider bugün kameralar karşısına geçerek uzlaştıkları protokolü açıkladı.
Protokolün giriş kısmında bu metnin "Zafer Partisi ile Millet İttifakı Bileşenleri arasında Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçiminde ve sonraki süreçte yapılacak iş birliği esaslarını” kapsadığı belirtilirken, metin Kılıçdaroğlu tarafından CHP Genel Başkanı, Özdağ tarafından ise Zafer Partisi sıfatıyla imzalandı.
Zafer Partisi’ne bakanlık verilebilir mi?
Bu arada kulislerde seçimin kazanılması durumunda Zafer Partisi’ne İçişleri, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile TİKA ve benzeri görevlerin verilebileceği de konuşuluyor.
Ancak iki lider bu konuda bir açıklama yapmazken, CHP’li yetkililer bu aşamada bu bilgileri doğrulamıyor.
Millet İttifakı’nın kendi içinde normalde bakanlıkların paylaşımı ile ilgili bir protokolü bulunuyor. Buna göre partilerin genel başkanlarının Cumhurbaşkanı yardımcısı olacağı sistemde, her parti ayrıca en az bir bakanla temsil edilecek. Partilerin sahip olacağı bakanlıkların sayısı, milletvekili genel seçiminde çıkardıkları vekil sayısı baz alınarak yapılacak oransal dağılımla belirlenecek.
Protokolün amacı ne?
İki liderin imzaladığı metnin giriş bölümünün amaç kısmında bazı genel unsurlara yer veriliyor.
21 yıllık AKP hükümetlerinin ülkede "sosyal yıkım, yolsuzluk, yoksulluk, devlet krizi, sığınmacı sorunu, rant-borç-talan ekonomisi ve neden olduğu ağır ekonomi sorunları ve toplumun siyasi kutuplara bölünmesi” gibi zararlara yol açtığı belirtilerek, metnin bu bölümünün devamında iki tarafın uzlaştığı amaçlar şöyle sıralanıyor:
"Bu sorunlara kar devletin yeniden düzenlenmesi; millî birlik ve beraberliğin sağlanması, yoksulluk, yolsuzluk, yasaklar ve ağır ekonomi sorunlarının çözümü, Türkiye için ağır bir güvenlik ve demografi sorunu oluşturan sığınmacı ve kaçakların gönderilmesi için ortak çalışma ve iş birliği yapılması.”
Protokol 7 temel ilkeden oluşuyor ve bu ilkeler şöyle sıralanıyor:
Anayasa’nın ilk 4 maddesi ve Türk vatandaşlığı
Protokolün birinci maddesinde "Anayasamızın ilk 4 maddesi ve 66. maddede yer alan Türk Vatandaşlığı konusundaki tanımı ve içeriği korunacaktır” deniliyor.
Peki nedir bu ilk dört madde?
Anayasanın birinci maddesi devletin şeklini tanımlıyor ve “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir” deniliyor.
İkinci maddede ise cumhuriyetin nitelikleri sıralanarak, “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir” deniliyor.
Üçüncü maddede devletin bütünlüğü, resmi dili, bayrağı, milli marşı ve başkenti tanımlanarak, “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı İstiklal Marşı'dır. Başkenti Ankara’dır” ifadeleri yer alıyor.
Anayasasının 4. Maddesi ile ise Anayasanın 1. maddesindeki "Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu” hükmü ile 2. maddesindeki "Cumhuriyetin nitelikleri” ve 3. maddedeki hükümlerin değiştirilemeyeceği, değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceği vurgulanıyor.
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan'ın birkaç yıl önce verdiği bir röportajda "Anayasa'nın ilk dört maddesinin tartışılabileceğini" söylemesi tartışmalara yol açmıştı. Ancak Millet İttifakı’nın diğer üyeleri ilk dört madde ile ilgili Babacan gibi düşünmediklerini ortaya koymuştu.
Kılıçdaroğlu bu tartışmalara ilişkin olarak "O tartışma yapay. Hiç kimse ilk 4 maddeye dokunamaz. İlk 4 maddenin teminatı, Türkiye Cumhuriyeti'nin şerefli vatandaşlarıdır. Bunu herkesin bilmesini isterim" demişti.
Milli üniter laik devlet
Protokolün ikinci maddesinde ise "1924 yılında kurulan milli-üniter-laik devletten asla taviz verilmeyecektir. Bu değerlere bağlı kalınacaktır" deniliyor.
Bu maddenin önemi 1921 ile 1924 anayasaları ile ilgili yapılan tartışmalardan kaynaklanıyor. Zafer Partisi ve seçmenleri Cumhur ve Millet İttifaklarını 1924 değil de daha farklı koşullarda hazırlanan 1921 anayasasını geri getirmeye çalışmakla suçluyor.
Özdağ, bir konuşmasında "1921 anayasasında devlet Türk devleti değil, cumhuriyet yok, özerk yapıya müsaade edilen bir yaklaşım var. 1921 anayasasına gitmek demek; devleti yeniden kurmak demek. Biz de diyoruz ki, ‘Atatürk’ün kurduğu devlet doğru bir şekilde kurulmuştur. Biz, 1924 anayasasından hareket ediyoruz" demişti.
Millet İttifakı’nın hazırladığı güçlendirilmiş parlamenter sistem belgesindeki "Ülkemizde hiçbir zaman gerçek anlamda çoğulcu demokrasiye geçiş mümkün olmamıştır. 1921 Anayasası'nın nispeten kapsayıcılığının peşinden kurulan Türkiye Cumhuriyeti devleti sonraki anayasalarında daha dar kalıplara girmiştir" ifadesi tartışmalara yol açmıştı.
Yeni anayasa tartışmalarının olduğu dönemde eski Adalet Bakanı Abdülhamit Gül'ün de "Cumhuriyeti 1921 Anayasası ruhuyla taçlandıracağız" sözleri laiklik tartışmaları başlatmıştı.
Sığınmacıların ülkelerine dönmesi
Protokolün en önemli maddelerinden biri olan üçüncü madde sığınmacılarla ilgili.
Bu maddede "Başta Suriyeliler olmak üzere tüm sığınmacılar ve kaçaklar en geç 1 yıl içerisinde ülkelerine geri gönderilecektir" deniliyor.
Bu konuyla ilgili Millet İttifakı zaten başından beri benzer bir politika ortaya koymuştu. Ancak iki tarafın görüşlerinde ayrıntılar açısından bazı nüanslar bulunuyordu.
CHP lideri Kılıçdaroğlu sığınmacıların iki yıl içinde, gönüllü ve güvenli bir şekilde ülkelerine gönderilmeleri, bunun için de Suriye yönetimi ile ilişki kurulması gerektiği hususlarını kampanyası sırasında söylemişti.
Zafer Partisi ise bu protokole kadar sığınmacıların gönderilmesi için "gerekirse zorla" ifadesini kullanıyordu ve 2 yıl değil 1 yıl içinde gitmeleri gerektiğini savunuyordu.
Bu çerçevede Millet İttifakı’nın 2 yıl değil 1 yıl hususunda, Zafer Partisi’nin ise "zorla" hususunda geri adım attığı ve orta noktada uzlaştığı görülüyor.
Terör örgütleriyle mücadele ve kayyumlar
Protokolün dördüncü maddesi terörle mücadele alanında bazı unsurlar barındırıyor.
Metinde "Devletin varlığı ve bütünlüğünü hedef alan başta FETÖ, PKK, IŞİD olmak üzere bütün terör örgütleri ile etkin ve kararlı mücadele edilecektir" denilerek, ayrıca tartışmalı kayyum uygulamalarına kapı açabilecek şu ifadelere yer veriliyor:
"Terörle mücadele çerçevesinde, terörle bağlantısı hukuki kanıtlarla sabit olan mahalli idare yöneticileri yerine devlet görevlileri ataması uygulamasına yargı kararı çerçevesinde devam edilecektir."
Millet İttifakı daha önce kamuoyuna açıkladığı mutabakat metninde, iktidara gelinmesi halinde belediyelere kayyum atanması uygulamasına son verileceğini vaat etmişti.
Ortak Politikalar Metninde "Yerel yönetimlerde seçme ve seçilme hakkını yok sayan kayyum uygulamalarına son vereceğiz" denilirken ayrıca şu vaatler de verilmişti:
"Seçimle gelenin seçimle gitmesini güvence altına alacak, yerel yönetimlerde seçme ve seçilme hakkını yok sayan kayyum uygulamalarına son vereceğiz. Seçilmiş yöneticilerin görevlerine bir yargı kararı olmadıkça son verilememesini güvence altına alacağız."
Protokolde aynı zamanda "Terörle müzakere değil, mücadele edilecektir" denilerek, "Türkiye’nin milli ve üniter devlet yapısını hedef alan hiçbir siyasi ve hukuki düzenlemeye izin verilmeyecektir" ifadeleriyle üniter yapı koruma altına alınıyor.
Sadakat değil liyakat esası
Protokolün beşinci maddesi Millet İttifakı’nın da sık sık iktidarı eleştirdiği liyakat meselesine değiniyor.
Buna göre "Devletin bütün birimlerinde yapılacak görevlendirmelerde sadakat değil, liyakatin esas alınması sağlanacaktır" deniliyor.
Yolsuzluklarla mücadele ve devlette şeffaflık
Protokol metnindeki altıncı ve yedinci madde de taraflar açısından sorun çıkartabilecek unsurlar barındırmıyor.
Altıncı madde ile "Bütün yolsuzluklar ile hukuk çerçevesinde çok etkin bir şekilde mücadele edilecektir" denilerek, yolsuzlukların üstüne gidileceği belirtiliyor.
Yedinci madde ile ise "Devletin vatandaşına karşı şeffaf olunması ve açık davranması konularında tam mutabakata varılmıştır" vurgusu yapılıyor.