herhangi bir konuda özgürlük onlarca farklı şeyin bir araya gelmesiyle sağlanabiliyor. heteroseksüel kadınlar için cinsel özgürlüğün kapısını açan tıbbi gelişme doğum kontrolü ve sağlık hizmeti olarak kürtaj alabilmek oldu. kadınlar daha önce de çeşitli yöntemlerle düşük yapıyordu ama bu sağlıklarına, canlarına mal olan bir işlemdi.
çocuk sahibi olmadan cinsel ilişkiye girilebilmesi fikri, imkânı üremeyle cinsel ilişki arasında kurulan bağın ideolojik olarak kopması anlamına geliyor ve bence çok önemli. bugün doğurganlığa sahip kadınların hayatı açısından da basbayağı bir devrim.
o yüzden kürtaj hakkı daha önce de savunulmakla birlikte, ikinci dalga feminizmin batıda ilk kampanyalarının başında bu konu geliyor. tekrar altını çizeyim, düşük işlemi, kürtaj yasal bir hak olmadan da yapılıyor, dünyanın her yerinde. kürtajın yasal bir hak olması ve tıbbi ortamda gerçekleşmesi kadınların sağlığını ve canını koruyor.
hatırlayanlar vardır, sağlık bakanlığı 2003 yılında ücretsiz kürtaja son verdi, 2005 yılından başlayarak, koruyucu hekimlik hizmetlerinde yaygın olan doğum kontrol yöntemlerini kısıtladı. sağlık bakanı recep akdağ, 2007’de doğum karşıtı politikaların sona erdiğini açıkladı. bunu, kürtaj, vazektomi ve doğum kontrol yöntemlerinin sunulduğu kurumların kapatılması izledi. düşüğe neden olduğu bilinen “misoprostol” etken maddesi içeren cytotec tablet ve arthrotec tablet piyasadan çekildi. 2012 yılında iktidar kürtaj ve sezaryen doğumla ilgili bir çıkış yaptı ve kadın hareketinin büyük tepkisiyle karşılaştı. o çıkış karşısında, türkiye’nin dört bir yanında gerçekleşen eylemler gezi’nin habercilerindendir.
hükümetin amacı, görünürde doğum oranını artırmaktı. sezaryene de, üçüncü doğumdan sonrasına imkân vermediği için karşı çıkıyorlardı. ama aynı dönemde daha önce kazanılmış bir hak olan bedava doğum kontrolüne adı konmadan kısıtlama getirilmişti, kadınlar, kadın ve aile sağlığı merkezlerinin kapısından elleri boş dönüyorlardı; hap, prezervatif nedense bitmiş oluyordu… ama aynı merkezler, sağlık ocakları kadınların bedenini denetim altına alan kurumlara dönüştü. iş gebe olduğu tespit edilen kadınların ailelerini telefonla aramaya kadar vardı!
ücretsiz ve kaliteli sağlık hizmeti toplumsal refahın göstergelerinden biri. sağlık hizmetlerinin kalitesini artırmak ölüm yaşını yükseltiyor, bu aynı zamanda artık ücretli üretim yapmayan yani sermaye için artı-değer üretmeyen insan sayısının fazla olması anlamına geliyor. emekli olduktan sonra pasta ya da temizlik yapmakla yetinmeyebilirsiniz. isterseniz resim, müzik, tahta oymacılık yapabilirsiniz ama bunları bir patron için yapmıyorsanız emeğiniz “üretken” sayılmaz. ama bir toplumun refah düzeyi, başka şeylerin yanı sıra yaşlı nüfusu insana yakışır bir biçimde yaşatmasından da ölçülür. doğum oranını artıracak önlemler yani kadınları adeta birer kuluçka makinesi olarak değerlendirmek ise, nüfus artışı yani işsizlik ve bunun sayesinde ucuz işgücü sağlamaya yönelik bir adım. işsizlik aynı zamanda, son derece riskli bile olsa bir meslek olarak askerliğe razı gelme sonucunu da veriyor. ama iktidarın kadın bedenine yönelik politikası sadece bu amaçla sınırlı değil, kadınların kendi bedenleri üzerinde hak sahibi olmaları ihtimalini de hedefe koyuyor; namus deyince akan suların durması, her türlü suçun hoş görülmesi de buna dayanır, dünyanın her yerinde.
kürtaj hakkı için yürütülen eylemlerin ardından iktidar geri adım attı ama sadece göstermelik olarak. kürtaj yasal ama imkânsız hale getirildi, kürtaj işlemini gerçekleştiren hastane sayısı –özelde bile- azaldı, bu işlemi yapan hekimler baskı altında kaldı. doğum kontrol araçlarına ulaşımın ve kürtajın zorlaştırılması, yoksul kadınlar için neredeyse imkânsız hale gelmesi, bir sürü istenmeyen, layığıyla bakılamayan çocuğun dünyaya gelmesine sebep oldu. “bakamayacakları kadar çocuk doğuruyorlar!” diye burun kıvıranlar bu ihtimalleri de hatırlasa keşke… (konu buraya gelmişken kürtaj konusunda türkiye’de yaşayan kadınlara da destek veren women on waves grubunun sitesini anayım.)
her vatandaşın sağlığının kayıt altına alınması, yaygın, ücretsiz, kaliteli sağlık hizmeti veren bir devlet için gerekli. ama aynı zamanda, vatandaşı denetim altına almanın bir aracı haline gelebiliyor; üstelik yaygın, ücretsiz, kaliteli sağlık hizmeti olmadan!
ama bunun ötesi de var. salı günü basına yansıdığına göre istanbul emniyet müdürlüğü, il sağlık müdürlüğü’nden, 1 ocak 2017 ile 31 mayıs 2019 tarihleri arasında kentteki tüm kamu ve özel hastanelerde 30-40 yaş aralığında polikistik over sendromu olup kürtaj yaptıran kadınların listesini istedi.
bu, kadınların bedeni üzerindeki denetimi aşan bir anlam taşıyor. bu, devletin, “terörist” olarak tanımlayarak her türlü hayati faaliyetten alıkoyduğu, işsizliğe, yalnızlığa, açlığa, adeta yaşamsızlığa mahkum etmeye çalıştığı insanları, tıbbi hizmet almaktan çekinmelerine sebep olarak ölüme de mahkum etme çabası değil mi? hekimler, tıbbi hizmet bir denetim ve cezalandırmanın aracı haline gelmeye zorlanırken hekimin sorumluluğu hastasının mahremiyetini korumak, hastasını korumak. ama bu baskı karşısında onları yalnız bırakmak da olmaz. umarım bu konu, yüksek politikanın ışıltılı çekiciliği arasında kaybolmaz!