Off, bu ne soğuk ya? Yorgan üzerimden kaymış olacak. Yorgan… Yorgan, yorgan nerede? Yorgan yok! Uykumun bölünmesine sinirlenerek doğruldum. Uykumu kaçırmamak için gözlerim yarı açık, yorganı aradım. O da ne? Bırak yorganı, yatak odasını; evimde bile değilim. Güneş bile daha doğmamış ve ben daha önce görmediğim bir parkta çimlerin üzerindeyim. Dehşete kapıldım. Buraya nasıl geldim? Neler oluyor, neredeyim?
Hızlıca dün akşamı geçirdim zihnimden. Bir felaket yaşanmış olmalı. Yoksa ne işim var, sabahın köründe sokakta? Akşam arkadaşlarla, ben tam ümidi kesmek üzere iken yayınevinden gelen, kitabımın yayınlanacağını bildiren mail’i kutluyorduk. Sonra… Sonra alkolle aram pek olmamasına rağmen arkadaşları kırmayıp bir iki kadeh aldım evet. Gece çok güzeldi. Daha da mı olmasın? Artık benim de bir kitabım var. “İç kız, iç, yazar oldun daha ne” dediğimi hatırlıyorum. Sarhoş olmuş olamam değil mi? Hiç sarhoş olmadığım için bunun nasıl olduğunu da bilmiyorum açıkçası. Belki de olmuşumdur. Peki, sonra ne oldu? Sonrası yok. Arkadaşlarım nerede? Beni buraya bırakıp gitmiş olmazlar değil mi? Olur mu canım? Yaparlar mı öyle şey, hepsi canciğer arkadaşlarım. Başka bir şey olmuş olmalı. Onlardan ayrılıp taksi durağına giderken buraya sızmış olmalıyım. Yok, yok. Hiç mantıklı değil. Hiç biri, beni gecenin o saatinde yalnız bırakmaz. Bu parkı ve bu yolu hiç tanımıyorum. Tam olarak neredeyim acaba?
Çevreme baktım. Parkın iki tarafından da yol geçiyor. İşe gitmek için yollara düşmüş insanlar ve sakin bir trafik akıyor. Kimse bana bakmıyor hayret. Bir kadının sabahın köründe parkta, çimlerin üzerinde yatıyor olmasını garipsemeyecek kadar duyarsızlaştık tabi. Ülkenin hiçbir şeye şaşırmamak gibi yeni bir trendi var, malum.
Tanıdık biri beni burada görüp rezil olmadan toparlanmalıyım. Off, yazar oldun, yine de sıyrılamadın bu kaygılardan, kasmalardan. Neyse bir an önce eve gitmeliyim. Arkadaşları arayıp, gece olanları öğrenirim nasılsa.
Birden panikledim. Saldırıya falan uğramış olamam değil mi? Bu tepemden inen tüyler neyin nesi? Kafamı salladım. Toparlanıp, üzerimi kontrol edeyim derken… Aman Allah’ım! Bu ne? Bu nasıl olabilir? Ellerim, ayaklarım… Hayır, bu olamaz! Rüyada olmalıyım. Yok, yok bu bir kâbus.
Ellerim, ayaklarım benim değil. Tüylü bir hayvanın uzuvları… Tüylü hayvan? Bir köpeğin elleri ve ayakları... Kafamı çevirdim, sırtımı görebiliyorum. Beyaz, kıvır kıvır tüylerle kaplı bir sırt. Şimdi bir köpek miyim ben? Yok canım! Uykudayım şu an. Birazdan uyanacağım… Hayır, olamaz. Bu nasıl olabilir? Yoksa öldüm de, bir köpek olarak yeniden dünyaya mı geldim?
Ayağa kalktım. Dört ayağım üzerine… Patilerim var! Çıldıracak gibiyim. Etrafımda döndüm. Bir kere daha döndüm emin olmak için. Ve bir kere daha… Beyaz, bir oyana, bir bu yana sallanan kıvır kıvır kuyruğu gördüm sonra. Ben mi sallıyorum şimdi bunu? Benim kuyruğum… Ben bir köpeğim! Bu nasıl olur? Ciyak ciyak bağırıyorum, etraftan gören ne der demeden.
Daha dün bir kadın insandım. Lütfen bu bir rüya olsun! Birazdan uyanıp, lavaboda yüzümü yıkarken üzerinden geçtiğim rüyalardan biri olsun ne olur. Nolur, nolur, nolur! Ellerimle, yani patilerimle yüzüme vurdum. Kollarımı ısırdım. Ağzıma tüyler geldi. Iığ, midem bulandı. Ama ısıran dişlerde, ısırdığım kolda benim, hissettim. Bu ne gürültü böyle?
Kulağımda yüzlerce ayrı ses var. Yerin altındaki karıncaların ve böceklerin sesleri, yaprakların hışırtıları, insanların ayak sesleri… Çevremdeki en küçük sesi bile ayırt edebildiğimi fark ettim. Ellerimle yani patilerimle kulaklarımı kapatmaya çalışırken boş bulunup burnumun üzerine düştüm. Vücudumda gezinen bitlerin hatır hutur sesleri de cabası. Bu cehennemi hak etmek için büyük, çok büyük bir günah işlemiş olmalıyım. Rüya ya da kâbus değil bu. Kâbus gibi bir gerçek bütün bu olanlar. Ben bir köpeğim! Ve bütün bunlar nasıl, ne zaman oldu, hiçbir fikrim yok, olanları aklım almıyor. Oradan oraya koştum bağırarak.
“Yardım edin, imdat!”
“…”
“Lütfen biri bana yardım etsin!”
“…”
“Ben bir köpek değilim, ben insanım aslında.”
…
Yardım istediğim insanlar kaçışıyor. Kimi tekme savuruyor. Kimi de iğrenerek uzaklaşıyor. İnsanlar niye bu kadar duyarsız? Neden yardım etmiyorlar bana? Son bir çare yola atladım, geçen arabalara sesimi duyurabilmek için. Aman Allah’ım, bir köpek gibi eziliyordum az daha… Off ne diyorum ben ya, zaten bir köpeksin sersem! Gerisin geri kaldırıma döndüm. Kaldırımda bekleyip, geçenleri ürkütmemeye çalışarak, çaresizce sesimi duyurmaya çalışıyorum. Kimse duymuyor beni.
Ne yapacağım ben? Ne zaman oldu bu olanlar? Mutlaka biri fark etmiştir yokluğumu. Ailem, arkadaşlarım, editörüm beni arıyor mudur? Onlara ulaşmalıyım. Ah bir telefon olsa…
Uyandığım yere döndüm. “Bir şeyi arıyorsan, onu ilk kaybettiğin yerde bulursun” benzeri bir söz okumuştum, yani insanken. Bana ne olduysa, belki yeniden olur ve ben eski halime, gerçek hayatıma ait olduğum bedene dönebilirim. Hani filmlerde olur ya; şimşek çakar, bedenler değişir ya da adam geçmiş zamana gider. Sonra yine aynı yerde, aynı koşullar yaratılarak eski haline ya da eski zamana döner. Belki, benim başıma da öyle bir şey gelmiştir. Tabi eğer ölmemişsem ve reenkarnasyon yoksa.
Yeniden ellerimi, ayaklarımı, gözlerimin uzanabildiği kadarıyla yeni bedenimi izlemeye koyuldum. İnanamıyorum. Nasıl inanayım ki? Dün akşamki rakı sofrasına kadar geçen otuz sekiz yıl boyunca insandım. Ve bu sabah tanımadığım bir yerde bir köpek olarak uyanıyorum. Beyaz tüylü bir köpeğim şu anda. Büyük bir günah işlemiş ve şu an cezamı çekiyor olabilir miyim? Sütten çıkmış ak kaşık, masum melek değilim elbet. Ama herkesten daha günahkâr da değilim. Herkes gibi ben de arada dedikodu etmekten alıkoyamadım kendimi. Evet, yalan yok kıskançlıklarım da oldu. Üniversite de bütün sınıfa kopya verdim. Köşeye sıkıştığımda birkaç yalan da söylemişliğim var. Ve buna benzer birkaç şey daha. Yine de bunu hak etmiş olamam değil mi? Hiçbir hayvana zulmetmedim. Hatta duyarlı da sayılırım. Yukarda bir yerlerde hatlar karıştı, biri küçük bir detayı atladı, tabi çıktısı bizim düzlemimizde böylesi bir facia olarak pratiğini buldu. Öyle olmuştur, evet, evet! Tarihi bir hata olmalı. Kozmik bir yanılgı… Çaresizce ağlamaya başladım. Bütün hayatım gözlerimin önünden geçiyor. Her kareye, her ana ağıt yakarcasına bağıra bağıra ağlıyorum. Ve dün gece; hayat, her şey, bana karşı ne kadar da vaatkârdı oysa. Kitap rafları, imza günleri, söyleşiler. Gelsin yeni kitaplar…
“ Hey sen!”
“…”
“ Sen buralarda yenisin galiba.”
Ne klişe bir replik, anasını satayım film sahnesinde miyiz, neler oluyor? Ukala iç sesimi susturup sese kulak verdim. Nihayet biri benimle konuşuyor. Bu da bir şeydir. Sonunda bana yardım edebilecek birini buldum düşüncesi ile coşkuyla patilerimin üzerinde zıplayarak arkama döndüm. Simsiyah bir köpek, karizmatik bakışları ile bana bakıyor. Kaslı ön bacaklarını örten kısa siyah tüyleri ışıl ışıl parlıyor. Bir köpek ancak bu kadar karizmatik olur derken içinde bulunduğum durum aklıma geliyor. “Saçmalama, bırak yazar safsatalarını, betimleme zırvalığını. Şu an boktan bir durumdasın ve bu konuda hiçbir halt bilmiyorsun bile” dedi iç sesim. Arkasında çelimsiz, farklı boylarda farklı renklerde dört köpek duruyor.
“ Lütfen bana yardım edin. Başıma neler geldi inanamayacaksınız. Söylediklerimi duyabiliyor musunuz?”
“ Köpekçe konuştuğuna göre duyabiliyoruz.”
“Aslında ben bir köpek değilim.”
“ İki ayaklı insanım de de, sabah sabah neşemiz yerine gelsin.”
“ Evet! Yani hayır.”
“Evet mi, hayır mı?”
“ Yani, şu an köpek bedenindeyim ama aslında ben bir…” Bunu der demez her şey birden saçma geldi. Söyleyeceğim her şeyin anlamsız ve şu durumda beyhude olacağını hüsranla fark ettim. Bu köpek sürüsünün karşısında korumasızım. Kahretsin ben de bir köpeğim. Ama… Her neyse… Kim olduklarını ve benden ne istediklerini bilmiyorum. O an aklıma geldi. Erkek mi yoksa dişi bir köpek miydim? Çaktırmadan bacaklarımın arasına baktım. Bir bu eksikti! İnsanken bile kadın olmak yeteri kadar zor değilmiş gibi, gel sen köpekken de dişi ol. Ve lanet olsun köpek olmayı, köpekler gibi davranmayı ve bu dünyada kendimi nasıl savunacağımı bile bilmiyorum.
Sonra arkadaki köpeklerden kehribar renginde, baygın bakan biri bana doğru geldi. Arkama geçip kuyruğumu, popomu koklamaya başladı. Allah’ım düştüğüm duruma bak. Sen onca yıl, tacizcilerle, istismarcılarla mücadele et; yılışan, yürüyen adamları ustaca manevralarla püskürt; sonra bir felaketle köpek ol ve ilk gününde tacize uğra. Şimdi feminist bir tepki verip ortamı germeyeyim. Tüm hanımefendiliğimi takındım.
“ Ne münasebet! Lütfen çekilir misin kuyruğumun başından.”
Siyah köpek alaycı bir şekilde söylendi.
“ Ne münasebet? Lütfen?”
Arkamdaki köpek, siyah köpeğin işareti ile hırlayarak arkadaşlarının yanına yürüdü. Siyah köpek bana doğru yürüdü. Burnumun dibine kadar sokuldu. Gözlerimin içine bakarak;
“ Sen ne ayaksın?”
“ Kesin insan beslemesi, tasmalı ev köpeklerinden biri bu.” Dedi gevrek gülüşü ile arkadan biri.
Liderleri olduğunu düşündüğüm, burnumun dibindeki siyah köpek, beni baştan aşağı süzdü.
“ Bu park ve bu civarlar bizim mekânımız. Yabancı köpekleri buralarda görmeye pek alışkın değiliz. Zararsız birine benziyorsun. Bu seferlik görmezden gelebiliriz. Kıçını korumak istiyorsan, sahibinin ayaklarının dibinden pek uzaklaşma derim. Şimdi nereden geldiysen oraya dön.”
İstemsizce kuyruğumu kıstırıp (bedenim, benim aksime köpek tepkileri gösteriyor) tedirginlik içinde onların aksi yönüne doğru uzaklaştım. Oysa nereye gideceğimi bile bilmiyorum. Belki de evimi bulana kadar onlarla kalmalıydım.
Durmak bilmeyen arabalardan fırsat bulup caddenin karşısına geçtim. Sokaklarda avare avare dolaşmaya başladım. Bir taraftan ağlıyor, bir taraftan çaresizce sabahtan beri olanları düşünüyorum. Bu kâbus bitsin! Evimi özledim… Annemi özledim… Bedenimi, hayatımı özledim. Ah! Yazı masamın başında olmak için neler vermezdim.
Öğlene kadar birbirine benzeyen sokaklarda dolaştım. Gördüğüm bütün köpeklerden de insanlardan da saklandım, kaçtım. Allah’ım köpekler gibi açım. Ne diyorum ben ya! Zaten bir köpeğim. İnsan gibi düşünmeyi bırakmalıyım. Hayır, insan bedenime dönmenin, aileme ulaşmanın yollarını bulmalıyım ama nasıl? Ya sonsuza kadar böyle… Bunu düşünmenin bile ıstırabı tarifsiz.
Tam köşeyi dönüyordum ki bir köpek sürüsü gördüm. Duvarın arkasına sinip onları izlemeye başladım. Gördüğüm köpeklerin hepsi çöpleri karıştırıyor, buldukları bir şeyleri burunları ile koklayıp sonra yiyorlar. Ben bunu yapamam ki! Aç kalırım daha iyi.
Geri döndüm. Yeni bir sürü ile dalaşacak gücüm yok. Dalaşmak mı? Dalaşmak hakkında ne biliyorum ki? Yanımdan geçen insanlar bana değmemek için uzaklaşıyorlar. Sanki ben çok meraklıydım size. Te allam! Benim feleğim şaşmış zaten.
Ağzımı bir türlü kapatamıyorum nedense. Alt çene hep aşağıda. Haliyle, boğazım kurudu. Ve çok açım. Şu koca dünya da yapayalnızım. Ruhum insan, bedenim köpek. Yıllardır yazar olmanın hayalini kurdum, tam kitabım raflarda boy gösterecekken başıma gelene bak! Tek kelime ile perişanım. Kafam önde yürürken karşımda siyah patileri görüp durdum. Kafamı kaldırdım, sabahki karizmatik siyah. Yalnızdı. Geri adım attım. Hay aksi, burası da mı onun mahallesiydi. O kadar da yol yürüdüm.
“ Bir şeyler bulabildin mi?”
“ Hangi konuda?”
“ Hangi konuda olacak, yiyecek konusunda. Aç olmalısın.”
“ Hem de köpekler gibi…”
“ Doğal olarak. Köpeksin çünkü.”
Peşine takılmamı istedi, takıldım. Çiti kırık bir bahçeye girdik. Köşeye bırakılmış bir tabağın içinde, birkaç yemeğin karışımı bir bulamacın başına götürdü beni. Bunu yiyebileceğimi hiç sanmıyorum. Eğer geriye, yani olmam gereken hayata dönemezsem, çok sürmez açlıktan ölürüm kesin.
“Benim için yemek bırakır bu evdeki kadın insan. Özgür bir köpeğim. Ama arada buraya uğrarım. Bugünkü yemeğimi seninle paylaşabilirim ilk gününün şerefine.”
“İlk gün?
“…”
“ Biliyorsun! Nasıl anladın? Peki, nasıl oldu bu? Neden bu başıma geldi? Bana yardım edebilir misin? Evime, aileme nasıl gidebilirim?”
“Çaresiz bakışlarından anladım. Benim ilk günümün şaşkınlığı ve korkusu vardı gözlerinde. Üç yıldır sorduğun soruların cevabını ben de arıyorum. Görüyorsun, pek bulduğum söylenemez.”
“Ailem, dostlarım, sevgilim deliye dönmüştür. Benim bir hayatım, bir işim vardı.”
“Bu halde aileni görmeyi aklından çıkar. Hiç iyi bir fikir değil emin ol. Onlar için sadece bir sokak köpeğisin artık. Ve tek bildiğim, yalnız değiliz.”
Dünya başıma yıkıldı, bütün kemiklerim içime çekildi duyduklarımla.
“Ama ben köpek olmayı bilmiyorum ki.”
“İnsan olmayı da bilmiyordun, ama öğrendin.”