Adapazarı halkı, uzun süredir devlet eliyle cezalandırılıyor ve karayolu taşımacılığına mahkum yaşamaya zorlanıyor.
Yukarıdaki cümleden neyi kastettiğimi çoğunuz hemen anlamıştır. Şu, tren meselesinden söz ediyorum.
Kent halkını demiryolu ulaşımından yoksun bırakanlar, en azından densiz, en çoğundan ise haindir.
Ne istediler ki ?
Adapazarı’na kadar ulaşan tren seferleri neden Arifiye’de kesildi ?
Bu konuda, kentte yeterince tepki oluştuğu söylenemez. Halkın, rahat, konforlu ve ucuz ulaşımını sağlayan tren seferlerinin Arifiye Garı’nda kesilmesinin gerekçesi hiç ikna edici olmadı. Hal böyleyken bile, kent halkının çoğunluğu bu konuda tepkisini dile getirmediği için, karar sürgit uygulanır oldu.
Anladık, iktidarın kararlarına ekonomik, sosyal ve psikolojik bazı etkiler dolayısıyla boyun eğme moda haline geldi. Ama, bu kadarına ne demeli ?
Kentin ulaşım ağını karayolu taşımacılığına mahkum etmek hangi aklın ürünüdür ?
Bu mahkumiyete boyun eğmek, ses çıkartmamak ise neyin yaşam kararlılığıdır ?
Ses çıkaranlar hiç yok değil elbette. Muhalefet partileri ve bazı demokratik kitle örgütlerinin üyeleri bu konudaki taleplerini yüksek sesle dile getirdi. Ama, o sesler yerel medyanın da gereken ilgiyi göstermemesi sonucu ilgili yerlere ulaşmadı ve yaptırım gücü bulamadı.
İktidar bloku, kendisine bu kadar süredir önemli oranda oy veren bir kent merkezinin halkını niye cezalandırır gibi kararlar alır ve bu kararları uygulamaktan kaçınmaz, bu anlaşılır değil.
Bunun bir tek açıklaması var. O da, eskiden bir kentteki siyasi hakimiyet için ‘ceketimi koysam seçimi kazanırım’ diyen anlayış ve yaklaşımların günümüz uzantısının iktidarda olmasıdır.
Bu konuda, son olarak tepkisini dile getiren topluluk CHP Kadın Kolları yönetimi, üyeleri ve diğer partililer oldu. Ama, AKP iktidarı ve onun bürokratları, ‘’CEHAPE zihniyetini dikkate alır mı?’’ ki ?
Neyse, biz CHP’lilerin İl Kadın Kolları Başkanı Azize Çeroğlu aracılığıyla ne dediğini bir kez daha anımsatalım…
‘’Adaylar ve konunun muhatapları basın aracılığıyla demeç vermek yerine, halkın taleplerinin yanında olup somut çözümler üretmelidir. Ada Treninin garımıza gelmesi için hava koşullarında bakmaksızın eylem yapıyoruz. Destek verenler güç katıyor. Trenimiz bu gara gelinceye kadar her hafta burada olacağız. Kararlıyız, dirençliyiz. Adaylardan, bu konunun muhataplarından (Trenimiz bu gara gelecek) demelerini bekliyoruz. Çünkü 2014’den beri gelecek, duracak senaryolarıyla avutulduk. Yaşadık, yaşıyoruz ve bir daha aynı siyasi zihniyetin devamı adaylarla trenimizi, garımızı ranta kurban etmek istemiyoruz. Gücü elinde tutan, oluşumun adayından vaatte bulunmak yerine iktidar gücünü de kullanarak garımızı ve trenimizi seçimlerden önce Sakarya’ya kazandırmasını bekliyoruz.’’
Bu ifadelerin altına imzamı atarım. Önemli olan kent halkının da bu konudaki duyarlılığını diri tutup sorunun çözümünde kararlı adımlar atması ve hangi parti üyesiyse o partinin yetkili isimlerini bu konuda sürekli rahatsız edip sonuç almaya yaklaşmalı.
Yoksa, ülke genelinde insanımızın üzerine kabus gibi çöken ‘ben yaptım, oldu’ anlayışının kurbanı olmaktan kaçınılamayacak.
Bu kentin halkı bu kadar mı güçsüz, ne dersiniz ?