İnsan bu hayatta yaşamadığı deneyimlerle ilgili çok fazla konuşmamalı belki de.
Ne yazsam eksik ne söylesem yarım olacak.
Bu yazı biter mi?
Hayır, bitmez.
O yüzden başlangıcı var mı, emin değilim.
Çünkü başlangıçta İskender Savaşır vardı.
Ve babalar ölümsüzdür.
Ölür-müş gibi yaparlar sadece.
Yaşarlar çünkü, ben bu hayatta nasıl yaşayacağım hocam sorusunun karşılığında bir cevap vermese dahi, güven ve cesaret veren gözleriyle, oturduğu koltuktaki gövdesiyle, yaşadığı hayatla, bana bunu her defasında gösterirdi Büyük İskender.
***
AŞA ‘dayım hocam. Sizin deyişinizle : ‘’ Allah’a şükür Adapazarı ’’ ndayım.
Yoğun, dolu ve sert bir yağmur pencereden içeri giriyor.
Ağlıyor ve gülüyoruz. Bu eylemler arasındaki zaman ne kadar kısaymış meğerse.
Ve ne kadar çok tekrarlanabilirmiş, biteviye.
Şaşkın, çaresiz, üzgün, kederliyim.
Sessizlik daha fazla ama!
Az sözcükle, yoğun duygularla konuşmak, anlatmak ve yazmak belki artık.
Kitaplarımı sevdiğim insanlara armağan etmem gibi.
Şöyle yazarak : Sevdiklerimiz, sahip olduklarımızdan daha değerliymiş bu hayatta.
İnsan bu hayatta yaşamadığı şeylerle ilgili çok fazla konuşmamalı.
Sessizlik; bazen en büyük ilaç.
Yaşamın bütün karmaşıklığı ve basitliğini görmek için en çok ihtiyaç duyduğumuz şey bu sanırım.
***
Ölümünüzden birkaç hafta geçti.
Rüyamda sizi görüyorum.
İyi ki.
Yine bir çarşamba akşamı Psikanalitik Yorumlama Çalışmasında, bütün varlığınızla olduğunuz o koltukta bana bakıyorsunuz.
Ben size neler yaptığımı anlatıyorum.
Sizde, her zamanki gibi bana bir şey söylemeden gözlerinizle benim yaptıklarımı onaylıyorsunuz.
Babalık yapmak böyle bir şey galiba.
Oğulun yaptıklarını görmek, yapamadıklarını nasıl yapacağını göstermek.
Belki anlatmak.
***
Son zamanlarda bir gazetede kişisel yazılar yazıyordum, o yazılarda hep sizden öğrendiğim şeyler vardı. Son 4 senede sizin bana öğrettiğiniz, sizden öğrendiğim ne varsa.
Bu yazılardan önce akademik bir yazı göndermiştim size ve şöyle yazmıştınız bana :
‘’ Yazıyı değiştirmek istiyorsan, değiştirirken benim yazdıklarımdan gönül rahatlığıyla "çalabilirsin", kaynak falan göstermene gerek yok. Hocanın malı miri malıdır. Ama bunu yazıyı değiştir, diye de söylemiyorum. ‘’
Hep kibar, cömert, sevimli, yol gösterendiniz bana.
***
Mezarınızda gözyaşlarımız eşliğinde kuzeniniz Zeynep Hanım bana hayatım boyunca hatırlayacağım, kalbimde yer eden birkaç şey anlattı sizinle ilgili.
İskender hep şöyle derdi, dedi bana : ‘’ Yorgun gövde toprağı özler.’’
Hastalığınızdan birkaç ay önce Messenger’dan size nasılsın İskender dediğinde şöyle yazmışsınız ona : Yoruldum, yoruldum, yoruldum..
Ne acayip!
Yorgun gövde toprağı özlüyormuş meğerse..
***
İskender bundan on beş yıl önce alkolü bıraktı, yaşamaya devam etti dedi.
Sağ elini yukarı kaldırıp başparmağını tetiğe basar gibi yaparak. Sonra sizlerle tanıştı…
Ve belki de hep hatırda tutulması gereken yer burası.
İskender hayatı köpürterek yaşardı ve yaşadı. Böyle köpür köpür..
Sanki bir sabunlu suyu köpürtür gibiydi elleri anlatırken. Artık sıra ardında bıraktıklarında..
Artık sıra sizden bize kalanlarla yaşamı devam ettirmekte.
Güzellikle, sevgiyle, aşkla, umutla, mutlulukla..
***
Siz benim için ‘’ Büyük İskender’’ diniz hocam, bu size anlattığım bir rüyayla ilgiliydi aslında, sizi rüyamda imparator Büyük İskender olarak görmüştüm çünkü.
Danışanınız Büşra ile konuşuyoruz. Tanışmamız ve konuşmamız biraz zaman aldı. Hoca, öldü diyorum. Babam ölmüş gibi sanki.
İlk dövmemi yaptıracağım ve Büyük İskender dövmesi olacak, diyorum.
İskender çok gülerdi, diyor. Galiba öyle.
Güler miydiniz ?
***
Ölümünüzden birkaç gün sonra, bir okulda verdiğim seminerde sizden bahsettim. Aslında son slayta kadar anlattıklarım bitsin de sizi anlatayım istedim sadece. Benim üzerimdeki emeğinizden bahsedeyim istedim.
Şöyle yazmışım : ‘’Dün babalar gününde bana ve daha birçok kişiye babalık, abilik yapmış olan canım hocam İskender Savaşır'ı kaybettik.
Kendimi, insanları, hayatı, yaşamımı koşulsuz sevmemi sağlayan hocamı anlattım bugün seminerde.
Ondan neler öğrendiğimi.
Ne yazsam eksik ne söylesem yarım kalacak.
***
Bana hep şöyle derdiniz: " Babalık, seçilen bir şeydir."
Ne güzel baba olmuşsunuz bana.
En çok canımı yakan da bu sanırım.
Babasızlığın varlığını hissediyor olmam artık.
Bu hayatta yolumu nasıl bulacağım sorusuyla debelenip duruyor olmam.
Son görüşmelerimizden birinde babalık nedir, nasıl bir şeydir, kime baba denir, bunları düşün, demiştiniz. Şimdi daha iyi anlıyorum söylediklerinizi.
Sanırım acemiliğin bedeli de bu; sana söylenilenleri zamanında ve yerinde anlayamamak.
Bunu da şimdi söylesem size, severdiniz, biliyorum.
Çünkü hayattaki acemilik bitmez derdiniz bana hep.
Ve şöyle derdiniz, terapist odada rahat olmalı. Rahat olursa ihtiyaç duyulan şey neyse o aklına gelecektir.
Ne acayip!
Şimdi aklım başıma geliyor.
Sizinle kendimi konuşuyor halde bulurken.
İçimde.
***
Varlığınız, benim için emniyetti. Bu emniyetli halde 4 yıl yaşadım sanırım, tam da yaşamdan ve hayattan vazgeçmişken.
Dostunuz Artin Hoca’nın deyişiyle söylersem: ‘’ Bir öğretmenin ilk ve en önemli görevi, bu hayatta bir çocuğun elinden tutmaktır, bir kişiye de olsa güvenmesini sağlamaktır. ‘’
Sizinle tanıştıktan sonra tam da böyle oldu.
Varlığınız, benim için emniyetti.
***
Sızlanma, şikayet etme, çalış, derdiniz her zaman bana.
Hep öyleydiniz çünkü.
Bir kere bile sizi şikayet ederken, sızlanırken görmedim.
‘’Ih ‘’ bile dediğinizi duymadım.
Ölüyorken bile.
***
Bugün sizi birçok kişi tanıdı, demişim yazıda.
Daha çok kişi tanıyacak, bilecek.
Ne yazsam eksik ne söylesem yarım olacak.
Şaşkınım, çaresizim, üzgünüm..
Siz hep neşeli, cömert, meraklı, umutlu, cesaretli, çalışkan, yaşam dolu, kucaklayıcıydınız.
Ben de öyle olmaya çalışıyorum işte.
Ne çok şey öğrenmişim sizden.
Babalar gününüz kutlu olsun hocam tekrardan, her şey için minnettarım.
Her şey için..
***
Mezarınızın başında ilk defa sevdiğim bir insanı toprağa vermenin ne demek olduğunu anladım.
Ölenle ölünmüyor ancak yaşamaya çalışılıyormuş.
Vamık Volkan’ın Gidenin Ardından kitabından bahsederken yine güzel bir çarşamba akşamı Psikanalitik Yorumlama Çalışmasında, ben yine öfkeyle insanlar öldüklerinde neden yemek veriliyor, manyak gibi yemek yiyorlar, bence yemek yerine insanlar bir kağıda o insanla ilgili güzel anılarını, iyiliklerini yazabilirler ya da güzel anılarından konuşabilirler demiştim.
Sadece yemek yemeleri çok insafsızca, değersizleştirici, demiştim.
Siz, filmlerde izlediklerin gibi, Hristiyanlar öyle yapar, o insanla ilgili bir kişi konuşma yapar, demiştiniz.
Ben de iyi o zaman hocam, niye yemek yiyorlar ki bizimkiler sadece, diye sormuştum.
Çünkü yemek yemek, yaşamak anlamına geliyor, demiştiniz.
Bu anımı anlattım arkadaşlarıma geçen gün ; evet, yemek yenir, ben de biliyordum bunu ama ölen kişi başka biri olmalıydı.
Ne kadar da zormuş!
O yüzden insan bu hayatta yaşamadığı deneyimlerle ilgili çok fazla konuşmamalı.
***
Canım Hocam!
Bu hayatta yaşamının bir değeri olanın ancak ölümü değerli oluyor sanırım.
Şimdi daha iyi anladım : Yaşarken öğrettiklerinizle birlikte ölümünüzle de ne çok şey öğretmişsiniz bana.
Filtre kahve ve light kolanız hazır.
Artık çerezlerinizden de yemeyeceğiz söz.
Yeter ki hatıramızda, hatıralarınızla kalın.
Tekrardan buluşmak ve söyleşmek dileğiyle.
Çok sevdiğiniz deyişle Allah’a ısmarladık.