“Ben YALOVA’nın Elmalık Köyündenim. İlkokul mezunu 31 yaşındayım köylüyüm, topraksızım, işçiyim, işsizim.
Sizin yazılarınızı iki senedir okuyorum Yazılarınızı okumaya başladığımdan bugüne dek Poltikayla da ilgilenmeğe başladım. Köyde ve birtakım yerlerde AP-CHP nin söz ve karar sahibi kişileriyle karşılaşıyor derhal tartışmaya giriyorum. Köy meselelerine- ekonomizme dünya meselelerine deyindiğimiz zaman, Bu güne kadar karşısında çeket iliklediğim bu insanların ne denli boş olduklarını hemen anlıyorum Hele birine, ne yaparak köylünün Ekonomik olanağını yükselteceksiniz? Diye sordum, (Evvela Ahlak getireceğiz) dedi. Bu sözden sonda sertleştim. Köylüler dedim, sizden çok ahlaklıdırlar. Peki ne yapalım yani, dedi, hiç dedim hiçbir şey yapamazsınız.. Köylünün yararına. Yaparsanız sınıfınıza ihanet edersiniz. Bu sözümden benim TİP li olduğumu anlamış. Siz bozgunculuk yapıyorsunuz dedi. Siz ne yapıp köylünün ekonomik olanağını yükselteceksiniz diye sordu. İç ve dış ticareti devletleştireceğiz Ağır sanayii kanunlaştıracağız. Bağımsız bir dış politika izleyeceğiz. Düzenimiz alttan yukarı doğru işleyecek…
Bizim köyümüzde bir değirmen var. Bu değirmen köye ait su ile döner. Değirmenin sahibi değirmenin geliriyle Yalova’da Apartmanlar yaptı…Biz iktidara geçersek köy değirmenlerini köyün ortak malı yapacağız o zaman YALOVA’da belki bir kişinin apartmanı olmayacak amma, Köye ait bir traktör ve bir dokuma atölyesi olacaktır.
Sefer Seyfi Yılmaz
25-Nisan-1967 Elmalı Köyü/Yalova” *
Yukarıdaki alıntı Çetin Altan’ın 1967 yılında basılan “Onlar Uyanırken” adlı kitabında yer alan bir mektuptan. Kitabın 13 bin olan ilk baskısı 24 saat içinde tükenmiş. İki bölümden oluşan eserin, ilk bölümünde Altan ülke sorunlarına ait görüş ve çözüm önerilerini sunarken, ikinci bölümünde ise Türkiye’nin her yerinden kendisine gelen mektuplar arasından rastgele seçtiği 80 mektuba yer ayırmış. Yordam yayınlarının 2017 yılında tekrar bastığı kitapta farklı illerden gelen mektupların arasında Sakarya’dan gelen 2 de mektup mevcut.
Yazıya 60’lardan bir mektupla başladım. 1960’lar sosyalizmin Türkiye’nin her köşesinde konuşulur olduğu, köylerin boydan boya kooparatiflerle örüldüğü, bugün muhalif olan kurumların çoğunun doğum yılları. Nihat Sargın’ ın kitabının adı gibi sol için o yıllar, “TİP’li yıllar”. 1960 Anayasası’nın milli bakiye sistemi sayesinde 15 milletvekili ile meclise giren TİP’ in meclisi salladığı, sendikaların vesayetten kurtulması ile işçi sınıfının ülkede ağırlığını hissettirdiği, üniversite öğrencilerinin ülkenin geleceği ile kendi geleceklerini eş gördükleri yıllar bunlar.
Peki nerden çıktı 21. yüzyılda bu yıllar, seçim yenilgisinden sonra nostalji mi yapıyorsun diyecek okurlar olacaktır. Muhtemeldir onlar seçim güvenliğiydi, yeni sistemdi tartışmaktan TİP isminin yaklaşık 50 yıl sonra mecliste tekrar temsil edilecek olmasından haberdar değildir. Yaklaşık 6 ay önce yasal kuruluşunu sağlayan ve bölge toplantılarına henüz başlamışken baskın seçimle karşı karşıya kalan yeni Türkiye İşçi Partisi (TİP), biten seçimin ardından Türkiye’nin her köşesinde “Gel Kardeşim” diyerek yurttaşları kuruluş sürecine çağırmaya devam ediyor. Üstelik artık yapılan ittifak ile HDP listelerinden seçilen ve yakın zamanda partilerine geçmesi beklenen 2 TİP milletvekili ile mecliste de temsil edilecekler.
Peşinen yazayım aynı nehirde iki kez yıkanılamayacağına dair yapılacak eleştirileri bekliyorum ve makul karşılıyorum. O yılların üzerinden çok zaman geçti ve ben de biliyorum, 50 yılda ülke çok değişti. Geçen yıllarda sola başka sayfalar, başka partiler, hareketler eklendi. Sosyalist hareket inişleri çıkışları ile çok badireler atlattı. Sıkıyönetimler, ara rejimler, OHAL’ler… Evet o zaman dünyanın 3’de birine etki eden Sovyetler Birliği artık yok. O zamanlar Siyasal İslam henüz merkez sağdan ayrılıp siyasal rüştünü ispat bile etmemişken, son 15 yıldır ülkeyi yönetiyor. Evet sosyalistler son 15 yıldır ittifaklarla ya da bağımsız adaylıklarla meclise zaten giriyorlar bu ilk değil. Üstelik meclis on yıllarca Türkiye’de siyasetin merkeziyken, yeni sistemde meclis varlığının anlamı bile şüpheli. Ama yine de sayabileceğimiz çok sayıda değişenin yanında, ülkede bir o kadar da değişmeyen var ve bu değişmeyenler hala müdahale edilmeyi bekliyor. Bu yazı da o yüzden yazılıyor ve bence bu yüzden Türkiye’nin hala “köylüye toprak, herkese iş” diyen bir Türkiye İşçi Partisi’ne çok ihtiyacı var.
Türkiye’de de belki en çok Sakarya gibi plansız gelişen illerin, çarpıklıklara itiraz edecek bir siyasi partiye gereksinimi var. Tarım toprakları OSB, baraj, taş ocakları tehdidi altında her geçen gün imara açılan, açılmayan toprakları da geçinmeye yetmediği gerekçesiyle ekilmeyen, neredeyse her ay bir fabrikasından hak mücadelesi haberi duyduğumuz, gençlerinin çoğunun uyuşturucu tehlikesi altında büyüdüğü ve her yeni gün bir başka istismar vakasına uyandığımız şehrimizin; yapacaklarını söyleyen, söylediklerini de yapan, işçilerin, işsizlerin, yoksulların “bu böyle gitmez” diyerek siyasete bizzat katılmalarını sağlayacak bir TİP’ e çok ama çok ihtiyacı var.
Dileğimiz; bu zor yolculuğa çıkıp onurlu TİP mirasını taşımayı göze alan arkadaşlarımızın, -hallicesi işinden atılmış- akademisyen ve aydınlarla, sömürülen insanların, ülkenin geleceği için beraberce kafa yordukları bir siyaset odağı yaratabilmeleridir.
Böylece belki gelecek umutlarını Yalova’nın Elmalı köyünden çıkmış bir lidere bağlayan milyonlar, 50 yıl önce aynı köyde yaşayan Sefer Seyfi Yılmaz gibi umudun kendi ellerinde olduklarını fark ederler. Fark ederler de, hep birlikte bırakın doğru dürüst seçim organizasyonu yapmayı, sonrasında susmayı bile beceremeyenlerden kurtulmuş oluruz.
*Mektup kitaba orjinal hali ile aktarıldığından, aynı şekilde alıntıladım.