Son üç senedir neredeyse iki haftada bir İstanbul’a gidiyorum. Kadıköy’e desem daha doğru olur çünkü en çok Kadıköy’de vakit geçiriyorum. Okuyacağınız üç yazıdan bir tanesi Kadıköy’de diğer ikisi Kadıköy dönüşünde yazıldı. Kadıköy deyince aklıma ne kadar çok şey gelse de sadece şunu diyebilirim şimdilik: İnsanı karşılaşmalar değiştiriyor, uğraşları eğitiyor, dönüştürüyor.

****

Sen şimdi oturmuş bir yazı yazıyorsun,

Ellerini, yüzünü ıslatan gözyaşlarınla.

Halbuki uzakta; farklı uzaklıklar bakmakta sevdiğin artık.

İnsan; aynı uzaklıklara bakabildiğine güveniyor belki.

Yaşadığın onca acı, işte önünde sana bakıyor;

Sana değip değip kesik atıyor.

"Olsun" demekle meşgulsün artık;

Kelimelere attığın dikişlere de.

Peki onca kesiğe katlanmana değdi mi?

Bilmiyorsun;

Hiçbir zaman bilmediğin gibi.

Karmakarışık aklın.

Kaosa hakim olan ya da kaosa esir olan hayatın.

Sevgisiz çocukluğun; şefkatsiz ve bedenin acı içinde;

Bütün duyguların içine bir miktar karışmış,

Öyle ki bedenin içinde bulunduğu sensin belki.

Yapacak bir şey kalmadığı zaman,

O koltukta kendini kuş sesleri dinler halde buluyorsun.

Bundan memnun olsan da,

İçindeki denizin dalgalanmasıyla; koltuk sıkıcı, duvarlar üstüne üstüne geliyor.

Böyle anlarda sokaklar daha güzel işte.

Yapacak bir şey kalmadığında ne çok şeyi anlıyor insan aslında.

Belki de anlamak; yüzmek şimdi,

Deniz durgun olduğunda hızlandığın, dalgalandığında yavaşladığın

Ve içinde bir lotus var artık;

Ne güzel!

****

Gözyaşları uçsuz bucaksız.

Halbuki yaşam kısıtlı.

Kum saati akıyor.

Bir yerde bitecek.

Biliyorsun artık.

İnsan ölümsüz olduğunu sanarak en büyük kötülüğü yapıyor kendine.

Böyle böyle.

Zaman, kum saati.

Mutlu çocukluk günleri ve nisan havaları.

Nerdesiniz?

Özlem iyidir, insana özü ve hikayesi olduğunu anımsatır.

Aşksız geçen her gün, ölüm yumruklarını sertleştiriyor.

İnsan bu kadar kaybetmeye razı gelemiyor bazen.

Göz kapaklarım

Yorgun, kirli, ağır.

İnsan hayatı gözkapaklarından da anlayabilir.

Gözlerini aç,

Sevdiğin insanların gözlerine bakarken hafifler çünkü gözkapakların...

****

İnsan kendi hikayesini gözleriyle değil de yüzüyle arıyor belki de.

Bazen yüzüne rağmen bazen yüzünü kanatırcasına.

Yüzünü çevirdiği yer, gözleriyle seçtikleri hikayesi oluyor.

Bir akşamüstü Mayıs ayı.

Yağmur, serinliğini hissettiriyor esen rüzgarla.

Ayaklarında ve ensende.

Aklına düşen bir anı.

Ne kadar da arkalardaydı oysa

Şimdi boğazına bir düğüm atıyor

Göğsünde biraz sıkışma

Gözlerin dolu

Sırt çantan ağırlaştı

Güneşi arıyorsun

Yağmur başlıyor tekrardan

Yüzün gökyüzüne doğru Kadıköy’de

Kendi sesinle bir şarkı mırıldanıyorsun

Moda yokuşunu çıkarken şimdi :

"açıl gözlerim açıl, güneş var

acılar sever bizi

bu kadar yeter bu kadar yeter..

bir gün anlarsın başka bir şehirde

belki başka biriyle beraberken

bir gün yanarsın yoğun iş gününde

son taksitleri öderken

dön geriye affet beni

nasıl da zor söyledim bak bu cümleyi

sen iyi bilirsin

ben en çok seni sevdim..’’

Yazıdaki müzik: Cenk Taner-En Çok Seni