Gazetecilerin, meslek kimliği olarak kabul edilen ve verilmeye başlandığı yıllar itibarıyla kamusal görev nedeniyle sınırlı da olsa avantajlar yaratan sarı renkteki basın kartları, AKP iktidarı dönemlerinin başlamasıyla birlikte önce içerik sonra da renk değiştirdi.
İçerik değiştirmesine, işlevsizleştirilerek başlandı. Kamusal görevler gereği basın kartı sahipleri devlet erkanını izler, haber yapar gereğinde kendine alan açardı. Sonradan, AKREDİTASYON denilen bir bela icad edilince, işlevsizleştirilme başlamış oldu.
Aslında yasada resmi kimlik olarak da kabul edilen sarı renkteki basın kartları, bazen bankalarda ya da başka resmi kurumlarda bile işlem yapmak için yeterli görülmemeye başlandı.
İletişim konusunda indirimli kullanım hakkı da, zaten özelleştirmeler nedeniyle ortadan kalkmıştı.
Anlayacağınız, önce işlevsizleştirildi, sonra da rengi TURKUVAZ yapıldı. Bu da, AKP’li kadroların bilinçli bir değişiklik tasarımı olarak gazetecilere dayatıldı. Bu konuda, basın meslek örgütlerinin görüşü bile alınmadı. Alındıysa da, o görüşün dikkate alındığını söylemek olası değil.
Sarı renkteki basın kartlarını, sistem değişikliği kapsamında devlet ve bürokrasi yaşamından silinen Başbakanlık’a bağlı Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü (BYEGM) bünyesindeki Sarı Basın Kartları Komisyonu yılda iki kez toplanarak aldığı kararlar sonucu sahiplerine verirdi.
15 üyenin bulunduğu o komisyona, Başbakanlık bürokrasisinden yapılan atamaların yanı sıra Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) 2, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), Türkiye Gazeteciler Federasyonu (TGF), Ankara ve İzmir Gazeteciler cemiyetleri 1’er üye verirdi.
O komisyon, şimdilerde Saray’a, bağlandı. Saray adına Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı bünyesine alınan komisyonun yapılanması da tartışma başlattı.
Saray’ın İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un da dediği gibi, sistem değişikliğinin ardından 13 ay toplanmayan Basın Kartı Komisyonu’nun yandaş üyelerden oluşturduğu ortaya çıktı. Komisyona Cumhurbaşkanlığı 2, Anadolu Ajansı, TRT, ATV, Star ve Daily Sabah gazeteleri 1’er üye veriyor. Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) ve gazeteci cemiyetleri yok.
Peki bu değişiklik nasıl gerçekleşti ?
Türkiye gündemindeki yoğunluğun perdelediği değişikliklerden biri de buydu. Aralık 2018’de değiştirilen yönetmelikle, Basın Kartı Komisyonu üyelerini belirleme yetkisi sadece Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’na verilmişti. Sessiz sedasız gerçekleştirilen bu operasyonun hemen ardından komisyonun sadece iktidara yakın kuruluşlardan oluşturulması elbette kaçınılmazdı ve de öyle oldu.
Yukarıda da belirttiği üzere, İletişim Başkanlığı önce basın kartlarının sarı olan rengini ‘turkuvaz’ olarak değiştirdi. Ardından ortaya çıkan gerçek ise, gazetecilerin akreditasyon için kullandığı kartı veren komisyonun da ‘turkuvaz’ ağırlıklı görüldü. Bu yapılanma uzun sürmüş olsa gerek ki, komisyon yüzlerce gazetecinin basın kartı için beklediği sırada duyurusu bile yapılmadan ‘gizli’ biçimde toplandı.
İyi de, Turkuvaz Medya grubunun ağırlığı ile oluşan bu komisyonda kimler var ? Bir de buna bakmak lazım..
SETA’nın araştırmacı kadrosunda bulunmuş ve gazetecileri fişleyen raporun hazırlayıcısı olarak bilinen Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkan Yardımcısı Zahid Sobacı, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Danışmanı Mücahit Eker, Sürekli Basın Kartı sahiplerini temsilen ATV Ankara Temsilcisi Şebnem Bursalı, Basın Kartı sahiplerini temsilen Star Gazetesi yazarı Halime Kökce, Sabah gazetesinin eski Ankara Haber Müdürü ve Yazı İşleri Müdürü olan şimdinin TRT Haber Koordinatörü Yahya Bostan, Medya İş Sendikası’nı temsilen Anadolu Ajansı Finans Haberleri Editör Yardımcısı Hasan Arslan, Medya Derneği’ni temsilen Daliy Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Zahid Altay, Televizyon Yayıncıları Derneği’ni temsilen Doğuş Yayın Grubu Ankara Temsilcisi Murat Baran Şevişoğlu, Altındağ Belediye Meclis AKP’li üyesi ve 24 Haziran seçimleri AKP’den milletvekili aday adayı olan Anadolu Yayıncıları Derneği Başkanı Sinan Burhan.
Meslek örgütleri dışarı, yandaşlar içeri…
Kendisi de turkuvazlaşan kurulun vereceği turkuvaz renkli basın kartlarının, görev kolaylaştırıcı olmayacağı, basın özgürlüğüne katkı sağlayamayacağı, aksine iliştirilmiş gazeteciliği (embedded journalism) kurumsallaştırmayı amaçladığı çok açık.
Bu yeni düzenlemelerin ortadan kaldırılması ve gazetecilerin bağımsız yapıları olan meslek örgütleri eliyle düzenlenen basın kartlarını almasını, basından sansürün gerçekten kaldırılmasını sağlayacak yasal düzenlemelerin yapıldığı, gazetecilerin haber ve yorumları dolayısıyla yargılanıp hapsedilmediği ‘özgür basın’ ilkesinin hayata geçirildiği günlere ulaşmak için daha fazla kesintisiz mücadele etmekten başka yol kalmamıştır.
Gazeteciler, bu süreçte, daha fazla anlam yüklenmesi kaçınılmaz olan 10 Ocak ve 24 Temmuz tarihlerini gerçek birer mücadele günü ilan edip gereğini yapmalıdır.