Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ve Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu, bugün, deprem bölgesi Gaziantep’te düzenlenen “Millet Buluşması”na katıldı. CHP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu, buluşmada yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“Teşekkür ederim. Hiç endişe etmeyin, söz verdim, yine söz veriyorum. Bu ülkeye sevgiyi, bu ülkeye barışı, bu ülkeye hoşgörüyü, bu ülkeye kardeşliği, bu ülkede birlikte yaşamayı, yediden yetmişe beraber olmayı, kardeş olmayı, tasada ve kıvançta beraber olmayı sağlamak için yola çıktım. Hepinize kocaman, yürek dolusu sevgi, saygı sunuyorum.

Efendim arkadaşlarım başlarken yaşanan dramı anlattılar. Evet, büyük bir dram yaşadık. Resmi rakamlara göre 50 binin üzerinde can kaybımız var. Dolayısıyla hem yaraları sarmak, hem sizlerle beraber olmak için bugün Nurdağı’ndayım. Aramızda milletvekili arkadaşlarım var, belediye başkanı arkadaşlarım var. Ama iki büyükşehir belediye başkanı arkadaşımız da burada. Muhittin Böcek, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanımız ve Ekrem İmamoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız. İkisine de yürekten teşekkür ederim.

Birazdan ayrıntılara gireceğim. Depremin ikinci günü buradaydım. Hava soğuktu. Arkasından diğer illere gittim. Akşam saatlerinde, gecenin ilerleyen saatlerinde Hatay’a ulaşmıştık. Yaşanan tabloyu gördüm, dramı gördüm. Can kayıpları, soğukta enkazın altında kalan insanları kurtarmak için çaba harcayan insanları gördüm. Eli kolu bağlı kamu görevlilerini de gördüm. Böyle bir deprem olabilir mi? Olabilir. Ama bir şekliyle bizim her türlü hazırlığı yapmamız lazım. Başka yerlerde de deprem oluyor ama hiçbir zaman 50 bin kişi hayatını kaybetmiyor. Binaların sağlam olması lazım, fay hatlarının bilinmesi lazım, önceden planlanması lazım. Her türlü altyapının ulaştırılması lazım. Bütün bunlarla ilgili biraz sonra size biraz daha ayrıntılı bilgi vereceğim. 

Değerli arkadaşlarım, çok acı çekiyoruz. Emin olun sizlerin çektiği acıyı Türkiye'de hepimiz çekiyoruz. 85 milyon, aynı acıları yüreğimizde hissettik. Dolayısıyla tasada ve kıvançta beraber olmak, zor günlerde beraber olmak, mutlu günlerimizde beraber olmak hepimizi bir araya getiren özel bir duygudur. Bu duyguya biz millet diyoruz. Millet olmanın, bir arada olmanın, birlikte yaşamanın en güzel taraflarından birisi de budur değerli arkadaşlarım. 

Her çocuğun karnının doğduğu bir Türkiye, her evde huzurun olduğu bir Türkiye, esnafın rahat ettiği, çiftçinin aldığı ürünün karşılığını rahatlıkla satabildiği, evine akşam tarlada çalıştıktan sonra huzur içinde döndüğü, fabrikada çalışan işçinin işini bitirdikten sonra evine huzur içinde döndüğü, bir gelecek beklentisi, bir umudu varsa o umudu, o hayali büyütmek istediği bir Türkiye'yi ben de düşlüyorum. Böyle bir Türkiye olsun istiyorum. Hiç kimse ne kimliğinden ötürü, ne inancından ötürü, ne yaşam tarzından ötürü ötekileştirilmesin. Biz beraberiz, bir milletiz, biz güçlüyüz. Kadınıyla, erkeğiyle, yaşlısıyla, genciyle hep beraber beraber olmalıyız, 85 milyon beraber olmalıyız. Bir çocuğumuz açsa bilin ki 85 milyon açtır o gün. Birimiz hastaysak bilin ki 85 milyonumuz o gün hastadır. Dolayısıyla beraber olmanın, birlikte olmanın, beraber aynı şarkıları söylemenin, aynı türküleri söylemenin yolunu, yordamını bulmak zorundayız. Çok ayrıştık, çok kutuplaştık. Türkiye'nin buradan çıkması lazım. Niye kutuplaşıyoruz, neden ayrışıyoruz? Sonuçta akşam önümüze bir sofra geliyor, sabah bir kahvaltımız var. İsteriz ki herkesin karnı doysun. İsteriz ki her anne çocuğunu güler yüzle okula gönderebilsin. İsteriz ki her anne üniversiteye gönderdiği çocuğunun mezun olduktan sonra güzel bir iş sahibi olmasını beklesin ve bu emeli gerçekleşsin. En büyük arzumuz budur. Bunun olması lazım. Bu olmadığı takdirde büyüyemiyoruz, gelişemiyoruz, işsizlik sorununu çözemiyoruz. Pek çok sorunla cebelleşip duruyoruz. Bunları aşacağız, beraber aşacağız, birlikte aşacağız. Söz veriyorum, beraber, birlikte bütün sorunlarımızı aşacağız. Bunun sözünü veriyorum size.

Saraylarda gözüm yok. Sizler gibi yaşamak istiyorum. Zaten sizler gibi yaşıyorum. Öyle lüksle, büyük idealler falan yok. Bireysel olarak hiçbir idealim yok ama bu toplumun ayağa kalkması lazım, bu toplumun büyümesi lazım, bu toplumun gelişmesi lazım, küçük ayrıntılarda boğulmaması lazım. Büyük ideallerin peşinde koşan bir Türkiye’yi hayal ediyoruz. Ortadoğu’nun, Akdeniz’in en güçlü ülkesi Türkiye olabilir, önünde hiçbir engel yok, siyaset kurumundan başka hiçbir engel yok. Biz büyümek, gelişmek, istihdam yaratmak, sadece kendimiz için değil bütün mazlum milletlere örnek olmak istiyoruz. Biz geliştikçe onlar da gelişeceklerdir. Bizim demokrasi kültürümüz arttıkça onların da demokrasi kültürü artacaktır. Tıpkı Milli Kurtuluş Savaşında verdiğimiz mücadele gibi. Milli Kurtuluş Savaşını verdik, bütün mazlum ülkelerde Milli Kurtuluş Savaşını verdi. Biz cumhuriyetimizi kurduk, bütün mazlum ülkeler de cumhuriyetlerini kurdular. Onların gözü bizim üstümüzde. Onlar Türkiye’ye bakıyorlar. Türkiye’nin büyümesine, gelişmesine bakıyorlar. Bunu hep beraber sağlayacağız. Güveni sağlayacağız, huzuru sağlayacağız, sofralarda bereketi sağlayacağız. Bunu yapmak zorundayız. 

Ve siyaset kurumunun halka doğruları söylemesi lazım. Siyaset kurumu halka doğruları söylemiyorsa, halkla siyaset arasında ciddi bir güvensizlik oluşur. Bugün siyasetçiye güvenilmiyorsa temel nedeni budur. Bakın bir örnek vereyim. Covid-19 oldu değil mi? Salgın bir hastalık. Resmi rakamlar açıklandı, 82 bin kişi hayatını kaybetmiş diye. Daha sonra Türkiye'de ölenlerin sayısı açıklandı, 200 bin fark ediyor arkadaşlar, 200 bin! En azından izin verin de yasımızı tutalım, acımızı yaşayalım. Bunu bile çok görenler var. O nedenle yeni bir Türkiye'yi başlatacağız. Yeni bir Türkiye, yeni bir anlayışı başlatacağız.

Evet, acıyı yaşadık. Evet, deprem oldu. Ben Gaziantep’e, Nurdağı’na belediye başkanlarımızın yaptığı yardımları kısaca aktarmak isterim değerli arkadaşlarım. Antalya Büyükşehir Belediye Başkanımız burada; 35 araç, 70 personel, 54 tır insani yardım, 3 mobil mutfak, 1 mobil fırın, 2bin 800 battaniye, 120 ısıtıcı vs. vs. gönderdi. İstanbul Büyükşehir Belediyemiz de burada;  13 araç, 87 personel, 13 insani yardım malzemesi, 5 bin 500 battaniye ve pek çok yardım gönderildi buraya. Ve biz beraber olmanın, birlikte olmanın, acıları paylaşmanın ve sonra da millet olarak kucaklaşmanın yolunu açmak istiyoruz değerli arkadaşlarım.

Can kaybı dışında maddi kayıplar da var değerli arkadaşlarım. Binalar, o dairelerde oturanlar, onların buzdolapları, onların mutfakları, onların koltukları, sonuçta onların tamamı yok oldu. Altyapı, tarım, sanayi, fabrikalar onların da tamamen büyük bir kısmı yok oldu, büyük bir kısmı. Özellikle ahırlar ve hayvancılık yapanlar buradan büyük zararlar gördüler. Beşeri sermaye yani yetişmiş insan gücü… Deprem olduktan sonra avukatı, mühendisi, mimarı, ustabaşı herkes bir anlamda deprem bölgesini terk etti, bunun da büyük bir acı olduğunu ifade etmek isterim değerli arkadaşlarım.

Depremde yıkılan ve ağır, orta hasarlı bina sayısı 817 bin 48. Hafif hasarlı bina sayısı 1 milyon 657 bin. Toplam 2 milyon 467 bin 84 bina bir kısmı güçlendirilecek, diğerleri tamamen yıkılacak, yeni binalar yapılacak. Söz verildi, dendi ki, ‘size süratle binalar yapacağız, evi yıkılana binalarını yapacağız. 2 yıl ödemesiz, 20 yıl taksitle bu binaları size vereceğiz, satacağız.’

Ben Nurdağı'ndan bütün depremzede kardeşlerime, evi, dükkânı, ahırı, apartmanı yıkılan herkese Nurdağı’ndan söz veriyorum. Bu binaların tamamı yapılacak, 5 kuruş para alınmayacak. 

Allah nasip eder, 15 Mayıs'tan sonra göreceksiniz, geleceğiz, sarayda oturmayacağız ve göreceksiniz 15 Mayıs'tan sonra; yıkılan kimin eviyse ahırıysa, binasıysa tamamı yapılacak, anahtarı teslim edilecek, 5 kuruş para alınmayacak. Neden? Bakın sevgili Nurdağılılar, sevgili Antepliler, değerli kardeşlerim, Anayasayı okuyorum. Anayasa madde 57, 'Devlet şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır'. Yani diyor ki plan yapar, program yapar, yer belirler, vatandaşın konut ihtiyacını karşılar. Kim? Devlet yapar bunu diyor.

Peki değerli arkadaşlarım, bir başka konuya geleyim. Ev sahibi olan ve evi yıkılan vatandaşa sormak isterim. Bir müteahhit geliyor, binayı yapıyor. Sizin o binadan daire satın almanız ve tapuya gidip imza atmanız için 23 imzaya ihtiyaç var, ayrıca 23 imzaya ihtiyaç var. Bu 23 imzanın tamamı kamuya ait. Diyelim ki, zemin etüdü yapılacak jeoloji mühendisi imza atmak zorunda buranın zemini mümkündür diye. Yine zemin etüdü için inşaat mühendisi, zemin etüdü için jeofizik mühendisi gelip imza atacak. Mimarı var, harita mühendisi var, şehir plancısı var, inşaat mühendisi, makine mühendisi, elektrik mühendisi… Mimar, inşaat, makine bütün bunların tamamı imzalıyorlar, 23 imza atılıyor, 23 imza atılıyor, sonunda da belediye izni veriyor, diyor ki; bu bina sağlamdır, bu bina depreme dayanıklıdır, bütün araştırmalar yapıldı, hepimiz imzamızı attık ve mesele bitti. Siz de vatandaş olarak gidiyorsunuz tapuya, müteahhide gidiyorsunuz, anlaşıyorsunuz, diyorsunuz ki, 23 imza atıldı, bu bina sağlam, ben bu binayı satın alacağım. Tek bir imza atıyorsunuz tapuda bu binayı alıyorum diye. Siz binayı alırken, devletin size verdiği güvence var, 23 imza var, diyor ki, bu bina sağlamdır, deprem olursa yıkılmaz. Siz de vatandaş olarak gidip alıyorsunuz. Sizin hiçbir kusurunuz yok, hiçbir kabahatiniz yok. O zaman kusur kimdeyse parayı onun ödemesi lazım.

Geliyorum Anayasaya gene. Anayasa madde 125, 7. bent şöyle diyor: ‘İdare yani devlet kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.’ Kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür. Şimdi geldiler buraya sizden helallik istediler. Öyle helallik olmaz. Helallik şöyle olur. Ben bu binaları size hiçbir ücret almadan teslim ettiğimde o zaman helallik isteyeceğim. Şöyle diyeceksiniz; arkadaş ölenleri geri getiremeyiz, eviniz yıkıldı biliyorum, dükkânınız yıkıldı biliyorum, ahırınız yıkıldı biliyorum. Ama bütün bunların tamamını ben devlet olarak yapacağım. Kabahat bendeydi, kusur bendeydi, 23 kişi imza attı, bu imzaların hiçbirisi doğru değildi. Ben onlara geri dönüp hesabını soracağım ama sizin hiçbir kusurunuz, kabahatiniz yoktu. Siz gittiniz, imza attınız ve tapudan aldınız. Ölenleri geri getiremiyorum ama sizin evinizi, sizin dükkânınızı, sizin ahırınızı 5 kuruş almadan size teslim ediyorum. Şimdi bana hakkınızı helal edin. O zaman bu olur. 

Şimdi burası aynı zamanda bir tarım bölgesi. Biliyorum Nurdağı’nın çiftçisi var, üreticisi var, hayvancılık yapanı var, diğerleri var. Bütün bunların tamamının değerlendirilmesi lazım değerli arkadaşlarım. Çiftçi hiç merak etmesin, ahırı yıkılan çiftçinin tarım kredi kooperatifine, ister esnaf olsun esnaf kefalet kooperatifine ve bankalara olan kredilerini ve faizlerini tamamen sileceğiz. Depremden zarar gören esnafın ve çiftçinin bankalara olan kredi ve faiz borçlarının tamamını sileceğiz. Çünkü zaten perişan olmuş vaziyette. Neden sileceğiz? Adamın dükkânı zaten yıkılmış, alışveriş yapamıyor bu insan. Dükkânı başına yıkılmış, yakınlarını kaybetmiş, bankaya ödeyecek parası yok. Zaten işi de yok. Diyorsunuz ki, bankaya gel borcunu öde, faiz var faizini öde. Nerede sosyal devlet? Sosyal devlet bugünler için var. Gelecek; hiç merak etme diyecek, senin faizini siliyorum, borcunu siliyorum, zararını ödüyorum, yeter ki sen dükkânını alacaksın üreteceksin, devlet senin yanında diyeceğiz. Böylece devletin devlet olduğu, devletin vatandaşın yanında olduğu, devletin vatandaşı koruduğu gerçeği ortaya çıkmış olur. 

Depremzedelere yapılacak konutlar için söyledim, yıkılan dükkânlar için söyledim, yıkılan ahırlar için söyledim, beş kuruş para almadan 20 yıl taksit. Ya torunu da borçlandırıyorlar. Nasıl alacaksın? Barolarla konuştum, avukatlarla konuştum sizden para istendiğinde davayı rahatlıkla açabilirsiniz ve davayı da kazanırsınız, faiziyle beraber paranızı da alabilirsiniz hiç endişe etmeyin. Devlet yükümlülüğünü yerine getirmek zorundadır. Eğer bir kişinin binası yıkılmamışsa, ama güçlendirilmesi gerekiyorsa bankadan sıfır faizle kredi verilecek ona. Al kardeşim binanı güçlendir diyecek ve onun mimarı, mühendisi bakacak ona. Şunu da yapacağız. O 23 imza atanlar vardı ya, bina sağlamdır, bina depreme dayanıklıdır diye imza atanlar var ya, devlet olarak onlara döneceğiz ve onlardan bunun hesabını soracağız. Vatandaş bu binayı alırken, bu daireyi alırken, bu dükkânı alırken siz ona mezar sattınız. Daire satmadınız, dükkân satmadınız diyeceğiz. Hesabını soracağız. Hesabını soracağız ki, bundan sonra bir mühendis imza atarken neye imza attığını bilecek, nasıl imza attığını da bilecek, sorumluluğunu da bilecek.

Değerli arkadaşlarım, fabrikaların da büyük bir kısmı elemansızlıktan çalışamıyor ya da yeteri kadar çalışamıyor. İnsanlar kentleri terk ettiler. Sadece Hatay’dan Mersin’e giden depremzede sayısının 350 bin hatta 400 bin civarında olduğu söyleniyor. Bir, bunların gelip oy kullanmaları lazım. İki, orada bulunan fabrikaların bir şekliyle çalışması lazım. Giden işçilerin ücretlerinden bu süre içinde belli bir süre, belli bir zaman dilimi içinde asgari 2 yıl için vergi ve sigorta priminin alınmaması lazım. Böylece bunlar dönerken daha iyi bir gelirle dönebilsinler. Daha iyi bir yaşam standardı sağlayabilsinler. Orada daha düşük ücret alacağına deprem bölgesinde daha yüksek bir ücret almalarına imkân vermeliyiz. O zaman bu insanlar bu topraklara yeniden dönüp yeniden çalışmaya başlarlar. Entelektüellerin gidişi var, onların da gelmesi lazım; doktorunun, mimarının, mühendisinin, onların da bir şekliyle buraya gelmesi lazım. 

Başka ne yapacağız onu da söyleyeyim. Önüne gelen müteahhitlik yapıyor. Müteahhitliği kurala bağlayacağız. Bu işi yapıyor musun, yapmıyor musun? Bir diploması olması lazım, bir sınavı olması lazım bunun, bir ahlakı olması lazım bunun, bir erdemi olması lazım. Her önüne gelen müteahhitlik mi yapar ya? Bana daire yapıyor, ev yapıyor ve ben orada yaşayacağım. Benim yaşayacağım evin güzel olması lazım, depreme dayanıklı olması lazım, yaşanabilir olması lazım, kurallara uygun olması lazım. Bunun kurallarını getireceğiz, her önüne gelen müteahhitlik yapamayacak, müteahhitler içinde sosyal sorumluluk sigortası getireceğiz. Bakın, doktor yanlış ameliyat yaptığı zaman tazminat davası açıyorlar, yanlış ameliyat yaptın. Yanlış bina yapıyor, depreme dayanıksız bina yapıyor, kimsenin bir şey yaptığı yok. Onlar da sigortalı olacak, bina da sigortalı olacak, bunu müteahhit kendisi ödeyecek ve bir sorumluluk içinde eğer sorumluluğu doğarsa devlet onun payını oradan alacak. Her binanın mutlaka bir kimliği olacak ve depreme dayanıklı binalar olacak. Vatandaş güven içinde gidecek binasını satın alacak. 

Afetle ilgili kurumları yeniden yapılandıracağız. Bakın, bir afet oldu… Değerli arkadaşlarım, Kızılay’ı aradık bulamadık. AFAD yeteri kadar olmadı. İnsanlar soğuktan öldüler ve insanları enkazın altından çıkaracak kurtarma ekipleri yoktu. 

Kıbrıs’a gittim. Adıyaman'da çok sayıda çocuk bir otelin altında kaldı ve hayatını kaybetti. Kıbrıs'tan insanlar geldi o otelin başına ama otelin önünde, enkazın önünde enkazı kaldıracak arama kurtarma ekipleri bulamadılar. O ailelerin dramını, anneleri dinledim, gözyaşları içinde bana nasıl attıklarını biliyorum, ‘Evladımızın sesi geliyor ama kurtaramıyoruz, arama kurtarma ekipleri yoktu’ diye. Daha buna benzer çok sayıda acıyı sizler de yaşadınız, bizler de bir şekliyle gördük ve dinledik değerli arkadaşlarım. 

Buradan Türkiye’nin bir şekliyle çıkması lazım. Şunu unutmayın. Türkiye güçlü bir ülkedir. Efendim bunu yapacağız da para yok. Zaten yapılacak. 2 yıl ödemesiz ne demek? Binayı yapıyorum teslim ediyorum sana. Demek ki para var. Türkiye zengin ülke. Türkiye’nin kaynakları var, Türkiye’nin imkânları var, yeter ki bunları yerli yerinde ve doğru kullanın, halk için kullanın. Sizin için kullanacağız, halk için kullanacağız hiç endişe etmeyin. 

Siyaset yeni bir alana evrilmek zorunda. Siyaset artık halkını düşünmek zorunda. Parlamentoya gelen milletvekillerinin Siyasi Ahlak Kanunuyla bir şekliyle daha nitelikli, daha ahlaki bir temele oturan bir meclisin yapısını oluşturmak zorundayız. Bunu yapacağız, altı lider söz verdik. Millet İttifakı olarak söz verdik Siyasi Ahlak Kanununu çıkaracağız diye. Artık milletvekilleri ihale peşinde, şunun peşinde, bunun peşinde koşmasın. Koşanlar parlamentoda olmasınlar ve parlamentoda olan milletvekilleri halkını düşünsün, milletini düşünsün, onların dertlerini düşünsün. Biz bunu da yapacağız hiç endişe etmeyin. Yeni bir sayfayı açacağız. Ahlak üzerine, liyakat üzerine, adalet üzerine inşa edilen bir sayfa açacağız. 

Adalet… Devletin dini adalettir değerli arkadaşlarım. Adalet bir kutup yıldızı gibidir. Adaletin olmadığı yerde devlet çürümeye başlar. Liyakatin olmadığı yerde devlet çürümeye başlar. İnşallah göreceksiniz; adaleti de bu ülkeye getireceğiz, liyakati de bu ülkeye getireceğiz. Beraberliği, birliği de bu ülkeye getireceğiz. Herkese saygı duyacağız. Bizim gibi düşünmeyen insanlara da kucak açacağız. Onlar da bizim vatandaşlarımız. Farklı düşünen insanı ötekileştirmeyeceğiz. Farklı düşünen insanı düşman ilan etmeyeceğiz. Tam tersine kim neyi düşünüyorsa, insanlık için ne kadar yararı varsa herkesi kucaklayacağız. Yeni bir sayfa, yeni bir güzellik. Bu ülkede her evladımız hayal ettiğini gerçekleştirsin istiyorum. Her anne kızını, oğlunu üniversiteye gönderirken gözü arkada kalmasın isterim. Hangi yurtta kalacak, nerede kalacak diye düşünmeyecek. Göreceksiniz bir yıl içinde o sorunu da çözeceğiz, bir yıl, fazla değil bir yıl içinde çözeceğiz. 

Her şey şuradan başlar. Siyaset zenginleşme aracı değildir. Politikacı gidip zenginleşiyorsa bilin ki malı götürüyordur. Malı götürmeye izin vermeyeceğim. 

Söz verdim, bir daha buradan Nurdağı’ndan söz veriyorum, o 418 milyar doları sizin için alacağım, sizin için toplayacağım, sizin için getireceğim! 418 milyarı getireceğim, alacağım. 

Diyorlar ki, ‘Nasıl alacaksın bu parayı? Onlar gittiler.’ Dünyanın neresine giderlerse gitsinler o parayı getireceğim. Ve bu ülkeye getireceğim, yatırım yapacağım. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını kimseye yedirmeyeceğim. Herkes böyle bilsin.

Hepinize saygılar sunuyorum değerli dostlarım, arkadaşlarım.”

Editör: Tuncer Kalaycı