Bugün yüzbinlerce genç için önemli bir gündü... Üniversite sınavında ter döktüler.  Ardından kolaydı/zordu tartışmaları, tutar/tutmaz hesapları, önümüzdeki yıl tekrar şansını deneme planları yapılacak. Küçük bir bölüm sevinçli, çoğu kırgın sonuçlar beklenecek.
 
Sınav heyecanı belki 60 yıldır değişmedi ama başka her şey ne çok değişti!.. Herşeyden önce üniversiteler... Sadece bizde de değil, sanırım her yerde daha ticari, daha şirketlerin hizmetinde, bilimden çok teknolojiye dönük... Bu konu derin, hiç  girmeyeyim de... eski "üniversite"yi özlüyorum açıkçası...
 
Beni asıl düşündüren gençlerin seçimlerini neye göre yaptıkları. Ne olduğunu bile doğru dürüst bilmedikleri konulara bakıp bölüm seçmek zorunda kalmaları. Bu seçimi "öğrenmek, kendini geliştirmek, belki hayat boyu uğraşmak" istedikleri için değil, nasıl iş bulurum, kaç para kazanırım kaygısıyla yapmaları.
 
Gelecek kaygısının mutlu olmanın önünü kestiği bir toplum mu olduk?
Üniversite diploması herhangi bir iş bulmak için ön koşul haline mi geldi? Birkaç yıl önce dinlediğim bir yaşam öyküsü aklımdan hiç çıkmıyor: Yaşlı bir karı koca. Topraksız köylüler. Yıllarca çobanlık yapmışlar ve üç oğullarını da üniversiteye yollamışlar. Daha iyi bir yaşamları olsun diye. "Yolladık da ne oldu? O kadar sıkıntı çektik, üçü de asgari ücretle işçi oldular, kıt kanaat geçiniyorlar," demişti yaşlı kadın...
 
Bir de uyarı, izninizle: küçük ilçelerde, sahil kasabalarında yaşayan dostlardan şikayetler geliyor! Istanbul, Ankara gibi büyük kentlerden gelenler sanki virüs geride şehirde kalmış gibi bir rahatlık içinde davranıyorlarmış. İki ayda bütün gezegeni saracak kadar yetenekli Corona hazretleri... Sizlere takılıp sahillere gelemeyecekler mi?  Lütfen mesafeleri koruyun, hijyeni ve maskeyi ihmal etmeyin.
 
Mutlu bir hafta olsun, sağlıkla, huzurla, umutla...