Son yazımdan sonra konuştuğum bir Avukat arkadaşım; ‘yazıların zaten uzun, bir de alıntılar falan derken tarihe boğuyorsun bizi’ deyince kendime bir çeki düzen vereyim dedim. Okur velinimetimiz, dikkate almak lazım. Bunun üzerine ben de bari güncel bir şeyler yazayım diye düşünüp Ekrem İmamoğlu ve Binali Yıldırım’ın TV programı üzerine yazmaya karar verdim. Gelin görün ki yaşadığımız ileri demokrasi koşullarında tarihe gitmeden yazı yazmak hiç de kolay değil. Söz gelimi program hakkında görüşlerimi belirtirken, bir kıyaslama yapmaya niyetlenip de siyasilerin katıldığı bir önceki tartışmayı referans göstermeye kalksam, elim mecbur geçen yüzyıla gitmek zorunda kalacağım. Ben yine de öyle örnek vermeden, alıntı falan yapmadan değerlendirmemi yazmaya çalışacağım. Olur da becerirsem, çok okunan yazarlığa ilk adımımı atmış olurum belki.
Pazar akşam ki 'asrın tartışma programına' gelirsek; sanırım televizyonda izlediğimiz programın içeriğine değinmeden önce, formatına dair birkaç kelam etmem gerekiyor. Öncelikle, tamam biliyoruz kanal Amerikan kanalı, lakin bu program formatını kim önerdi, kim buldu, kanal mı önerdi, tarafların temsilcileri format hakkında neler söyledi açıklansa da bilsek. Gerçekten çok merak ediyorum. Az karakterle derdini anlatmaya alışık twitter kuşağı programı beğenmiş olabilir ama şahsen ben aynı fikirde değilim. Ne güzel evde koltuğuma kurulmuş, çekirdeğimi de almıştım. Pazar pazar yapacak işim de yoktu. Hani 3-5 dakikanın lafı olmazdı. Anlatsalar bir manimiz yoktu, bütün gece dinlerdik. Gecemizi de ayırmıştık. Fakat öyle olmadı.
‘- ulaşım hakkındaki politikalarınız öğrenebilir miyiz;
-efendim biz şu an şu kadar km olan metro hattını, şu kadar kilometreye…..
-bızzzt …süreniz doldu. 5 yıl sonra bi program daha yaparız, kalanının orada anlatırsınız
-ama benim bi 7 saniye kalmıştı, önceki sorudan kullanamıyor muyum onu?’
İzlemeyen varsa abartılı gelebilir, ama hal gerçekten böyleydi. Sınırlı sürede derdini anlatma zorluğu adayları neredeyse işporta tezgahındaki pazarlamacılara çevirdi; ‘şu elimde görmüş olduğunuz istihdam paketi..’.
Belli ki programı hazırlayanlar, formatı kontrol dışı gerginliklerin yaşanma ihtimalini azaltmak ve adayların tartışmasını engellemek üzerine kurgulanmıştı. Ekrem İmamoğlu özgüvenli duruşu ve beden dili ile kendinden beklenen performansı sergiledi. Haksızlığa uğramış, mazbatası elinden alınmış bir aday olarak bunun seçimin ötesinde bir demokrasi mücadelesi olduğu vurgusu önemliydi. İtirazları yerinde idi. Binali Yıldırım’ın 'oylar yeniden sayıldıkça aradaki farkın kapandığı' söylemine karşı ‘farkın kapanmasının geçersiz oyların sayımı nedeniyle meydana geldiğini ve İstanbul’daki tüm geçersiz oyların zaten sayıldığını, buna karşılık geçersiz oylar sayıldıktan sonra oyların tamamının sayıldığı bölgelerde arada kayda değer bir oy farkı kapanması olmadığını’ daha net ifade edebilirdi. Sayım sürecinin detaylarını bilmeyenler anlamakta zorlanmış olabilir. Yine de programın bir kazananı olacak olsaydı, -ki yanılmıyorsam Amerika’daki bu tür programlarda izleyenlere oy da kullandırıyorlar- o kişi İmamoğlu olurdu. Bununla birlikte Ekrem İmamoğlu program biterken kendisine özgürce kullanması için verilen 3 dakikada kendisine sorulmamış ve ancak Akit TV’de sorulabilecek soruların da cevabını verdi. Bizler de bu vesile ile Sayın İmamoğlu’nun ‘alkol ve yüzme havuzunun karma kullanımı’ hakkındaki görüşlerini öğrenme fırsatı bulduk. Olaya iyi tarafında bakalım; İmamoğlu kazanırsa, beraber havuza giremesek de, alkol almadığımız sürece kızlı erkekli belediye tesislerinde oturmamıza izin var. Bu konuya seçimden sonra yazmayı düşündüğüm ‘kazanırken kaybettiklerimiz’ başlıklı bir yazıda değinmeyi düşünüyorum. Şimdilik susalım.
Programın (tartışma yerine program demeyi tercih ediyorum) diğer konuğu Binali Yıldırım, kimi izleyenlerin aksi yöndeki beklentilerine karşılık ciddi bir pot kırmadan programı tamamladı. Uzun süre sonra, önceden bilgisi olmaksızın kendisine soru sorulacak olması belli ki gerginliğe neden olmuştu. 1 ay öncesine kadar ‘beka meselesi’ olan seçimlerin, ‘sonuçta yerel seçim’ noktasına gelmiş olması ve kendisinin 'İstanbul’u konuşmak istiyorum' vurgusu izleyenlerde tebessüme yol açtı. Kendi adıma benim açımdan favori cevabı, kendisine izleyenlerin uyarısı üzerine İsmail Küçükkaya tarafından sorulmuş olan ‘fetö yurtlarında kaldınız mı, okullarında okudunuz mu, liderleri ile görüştünüz mü’ sorusuna verdiği cevaptı ve ben o an Cem Karaca’yı andım;
‘-söyledi yok, yok, yok*’
İmamoğlu’nun seçim programı ve vaatleri ile seçim sürecini belirlemiş bir aday olarak söylediği, ‘vaat bizim işimiz, siz zaten 25 yıldır yönetiyorsunuz. Bu zamana kadar neden yapmadınız’ cümlesi gecenin en anlamlı sözü idi. Sonuçta anladığım kadarıyla İmamoğlu’nun çağrısına karşılık minderden kaçmamak için zorunlu gerçekleşmiş bir program, kurgulandığı şekilde başladı ve bitti. Muhtemeldir ki seçmen tercihlerinin binde birine de etki etmedi.
Program bitişiyle beraber ilk hareketim Binali Yıldırım’ın internet sitesini tıklamak oldu. İmamoğlu zaten 6 aydır aynı şeyleri söylüyor, ezberledik. Oysa Binali Yıldırım’ın vaatlerini ancak duymaya başladık. Hızlandırılmış program da beni kesmedi. Hem Sakarya’da AKP’li adayların vaatleri ile de kıyaslama şansımız olur, belki içinde bize yarar bir şeyler de vardır diyerek sayfayı açtım.
Efendim, Binali Yıldırım’ın internet sitesini** açıtığınızda ‘vaatlerimiz’ adlı bölüme tıklarsanız, karşınıza son derece sade, anlaşılır, büyük puntolarla yazılmış vaatler çıkıyor. ‘Gençlerimiz için, ailelerimiz için ve İstanbul istihdam paketi’ adlı 3 farklı başlıktan oluşan vaatlerin bir kısmını size sıralayacağım, hem de öyle 25 yıldır İstanbul’da ya da başka iktidar olduğunuz yerlerde neden yapmadınız demeden. İsterseniz buyurun beraber inceleyelim;
-Tüm üniversiteli gençlerimize her ay 10 GB ücretsiz internet desteği sağlayacağız.
Sakarya’da yanılmıyorsam 85 bin üniversite öğrencisi mevcut. Ücretsiz internet Serdivan’da da AKP tarafından vaat edilmişti. Eli kulağındadır, gelir diye bekliyoruz. Hem gelmese de her yer cafe, wi-fi dan takılsınlar.
-Gençlere şehir tiyatroları ücretsiz
Şehir tiyatromuz yok ama Serdivan Belediyesi’nin seçim vaatleri arasında Tiyatro Topluluğu kurmak vardı. Bugün topluluk olur, yarın tiyatro. Bu işler yavaş yavaş. Ücretini de artık olunca konuşuruz gençler.
-Öğrenciler için 40 TL’ye düşürdüğümüz aylık ulaşım ücreti, üniversiteye hazırlanan gençlerimiz için de 1 yıl boyunca geçerli olacak.
40 tl iyiymiş. Burada öğrenci kartı uygulaması yok. Kart basıyorsun 1.25. 40tl yüklesen, 1 ayda okula bi gider, bi gelirsin. Zaten burası da bir İstanbul değil. Varsın biraz yürüsün öğrenciler. Hem öğrenci dediğin otursun evde dersini çalışsın. Gez gez nereye kadar, değil mi ama.
-İspark ilk 1 saat ücretsiz.
Valla bizde yol kenarları bile ücretli. Trafiği engelliyor diye vaktiyle park edince ceza yediğimiz yol kenarlarına şu an parasını verip araç bırakabiliyoruz. Bir ara Danıştay iptal etti falan denmişti ama park edince başına dikilip parayı alıyorlar. Nasıl diyordu abi o videoda, ‘hard kapitalizm var’
-Su faturalarında %46 indirim. Doğalgazda %10
Patron çıldırmış olmalı. Gerçi söylenenlere göre biz Sakarya’da Türkiye’nin en ucuz suyunu içiyormuşuz. Ama bir dakika; Ocak 2019’da İstanbul’da 10m3’e kadar litresi 3.73 (KDV dahil) tl imiş. Sakarya’da 3,15+KDV= 3,40. İstanbul’da %46 indirim olursa litresi 2 tl. O suyun bir kısmı da Melen Çayı’ndan, yani Sakarya’dan karşılanıyor. Biraz kafam karışmadı değil.
-İstanbul’da çocuk yuvası olmayan 300 mahalleye kreş.
Valla eskiden Yuvam Sokak’ta bir belediye kreşi vardı, hatta sokağa kreş sokağı denirdi. O artık yok. Bildiğim kadarıyla Sakarya’da herhangi bir belediyenin kreşi de yok. Tabi biz mahallede kreş var mı yok mu diye konuşa duralım, CHP’li Kartal belediyesi geçen yıl Alerjik çocuklar için bir kreş açtı. Kreşe giden bir çocuğun sürekli rahatsızlanması sonucu alerjisinin olduğunu tespit ettikten sonra, bu çocuklarımız hayatın dışında mı kalsın diyerek alerjik hiçbir madde taşımayan kreş açmaya karar vermişler. Kanada’da falan değil Kartal’da. Yandex’ten baktım, buradan sadece 125 km uzakta.
-Toplu taşıma kullananlara şehir hattı vapurları ücretsiz.
Bizde deniz yok. Göl içme suyu havzası, ulaşım yapılamıyor. Sakarya Nehri’nin üstünden geçmek de şimdilik beleş. Yani bizlik bir şey yok.
-İstanbul’daki devlet okullarımızı tıpkı çocuklarımız gibi pırıl pırıl yapacağız. 3.128 Okulumuza temizlik personeli ve temizlik malzemesi desteği vereceğiz. Aile bütçesine katkıda bulunacağız. Geleceğimizin teminatı çocuklarımızın ve değerli öğretmenlerimizin ulaşım yükünü hafifleteceğiz. Toplu taşımayı öğretmenlerimize ücretsiz sunacağız. İstanbul’daki 180 bin engelli ve ailesinin hayatını güzelleştireceğiz. Her yıl 25 bin ihtiyaç sahibi engelli ailesinin en az bir hafta yararlanacağı biçimde İBB Yaz Kampları düzenleyeceğiz.
Dahası da var, uzatmayayım. Kıyaslamayı bıraktım, yorumumu paylaşacağım. Gerçekçi olalım, İstanbul’da AKP için durum pek parlak gözükmüyor. Hazır bu kadar hazırlık da yapılmış, madem kararlısınız, bakın burada belediyenin kazanılmışı var. Olmaz mı?
Yazının başında da ifade ettiğim gibi esas sorgulanması gereken soruyu Ekrem İmamoğlu ekranda sordu; '25 yıldır neden yapmıyorsunuz ?'. Mevzunun bam teli burası. Sahi bu zamana kadar neden yapmadılar, yapmıyorlar?
Dürüst olayım yukarıda yazdıklarıma benzer eleştirileri yazan sadece ben değilim. Sosyal medyada, yerel gazetelerin köşe yazılarında benzer serzenişlere şahit olursunuz. Köşe yazanlar yazarlar; ‘bizim neyimiz eksik’. Ama aynı yazarlar yerel seçim yaklaştığında şunu da yazarlar, ‘siz siz olun seçimlerde ideolojik oy kullanmayın, particilik yapmayın, adaya bakarak oy verin’. Ben ise size bunun tam tersini önereceğim.
Eğer siz de ucuz toplu ulaşım, geniş yeşil alanlar, ucuz su ve kentin imkanlarından olabildiğince yararlanmak istiyorsanız, lütfen ‘ideolojik oy kullanın’. Çünkü yerel seçimlerde yaptığınız seçim, bir kentteki kaynakların nasıl bölüşüleceği, kentin kimin çıkarlarına göre planlanacağı ya da kentte yaşayan dezavantajlı kesimlere ne kadar kaynak aktarılacağı gibi konulardaki tercihinizden başka bir şey değil aslında. İlçede belediyeye ait tek bir kreş yokken, yazlık bölgesinde 3 mahalleye hitap eden bir semt pazarı kurulmamışken, ilçenin bir kısmı toplu taşıma ile ilçe merkezine gelemezken ve mevcut yeşil alanlar her geçen gün imara açılırken, 10 milyon tl ye park yapmak, ne bilgi eksikliği ne öngörüsüzlük. Sadece bir tercih. Hem de ideolojik. Kentte sürekli rant alanları yaratarak kentin zenginliğinin artacağı ve bu artan zenginlikten kentte yaşayanların karlı çıkacağına inanmanın sahadaki uygulaması. Kent kaynaklarını paylaşmak, bölüşmek kent çoğunluğu yararına kullanmak yerine, insanlara sınıf atlama fırsatlarını sunan bir piyango düzeninin yerel yönetimdeki karşılığı hep bunlar. Öyle bir söylüyorsun ki, sanki bu dediklerin CHP belediyelerinde hiç yok diyenler olacaktır. Haşa böyle bir şey söylemiyorum. Ama CHP’ye dair eleştirileri yapmaktan imtina etmeyen biri olarak, yerel yönetim uygulamaları açısından eğer kıyaslayacağımız AKP ve CHP ise, düşünmeden cevap verebilirim. Konu sosyal politikalar, yoksullukla mücadele, halkın kamu olanaklarından en uygun şekilde yararlanması, toplumdaki kadınlara, engellilere, çocuklara sağlanan imkanlar ve pozitif ayrımcılık, ulaşım gibi bir dizi başlık ise CHP ve AKP belediyeciliği kıyas kabul etmez. Tam da bu yüzden Binali Yıldırım’ın sıraladığı bir dizi vaat, CHP’li belediyelerin bir çoğunda yıllardır uygulanıyor, bu yüzden AKP bugün söylediklerini seçimi kaybedeceği ufukta görününceye kadar bırakın yapmayı, söylemeyi bile aklına getirmedi. İşte bu yüzden İstanbul’daki bu vaatleri siz Sakarya’da hiç duyamayacaksınız. 'İyi ama bunlar bizim de hakkımız değil mi ?' dediğinizi duyar gibiyim. Tabi ki hakkınız. Çaresi var. Bir dahaki seçimde gidin, ‘ideolojik’ oy kullanın.
*Cem Karaca & Apaşlar (1967)- Dedi ki yok yok, Söz: Erzurumlu Emrah