“Hayat ne anlatır, neleri gizlerken
Yolunu bilmezsin güneşi beklerken”*
Yukarıdaki sözler sevdiğim bir grubun sevdiğim bir şarkısından ve seçim sonrası ruh halimi en iyi yansıtan sözler sanırım. Bir seçim daha sona erdi ve tüm umutlara, toplanan büyük kalabalıklara rağmen bir kez daha kazanılamadı. Bu karamsarlığın ve kaybeden olmanın hali ise ne yazık ki bir dizi görülmesi gerekenin görülememesine yol açıyor. Şimdi o gece ne oldu, kim kimi kaçırdı, kime telefonla talimat geldi dedikodularından sıyrılıp hayatın değilse de seçimin anlattıklarına bakmaya çalışalım.
AKP
Erdoğan’ın birinci turda kazanması ile zafer için sokaklara çıkılsa da, unutmayalım seçim sistemi değişmemiş olsaydı her yerde AKP’nin kaybettiği 7 puan ve tek başına iktidar olamamış olması konuşulacaktı. Erdoğan resmi olarak başkanlığı kazanmış ve ülkeyi tek başına yönetebilecek kudrete sahip olmuşsa da fiili durum artık ülkeyi koalisyonsuz yönetemediğidir. Üstelik ülkeyi yönetmek için diğerine dair attığı her adım kendisinde zayıflamaya neden olmaktadır. Daha önce barış sürecinin başarı payını nasıl HDP aldı ise, bu sefer çubuğu milliyetçiliğe bükmenin karşılığı MHP’de görülen yükseliştir. Bugün zafer tablosunun oluşmasına neden olan Haziran seçimlerinden farklı olarak MHP’ nin Erdoğan’ı başkan yaptırmayı seçmiş olmasıdır.
Bütün bunlarla beraber erken seçime gidilmesine neden olan tüm sorunlar varlığını korumaktadır. Üstelik seçim süreci, kaybetmiş olsa bile yüzde 30 bandının üstüne çıkmış bir muhalefet liderini ortaya çıkarmıştır.
Sakarya’da ki sonuçlara bakılırsa, mitingler yanıltmış Sakarya halkının Erdoğan’a sevgisinin ve güveninin devam ettiği görülmüştür. Halkın derin sessizliğini “diğerleri ile tartışmak istemiyorlar, savunamıyorlar ama başka da alternatif düşünemiyorlar” olarak yorumlayanlar haklı çıkmıştır. Dip dalga sanılanın iktidara sessiz destek olduğu anlaşılmış, sola destek vermeyi düşünen büyük kitlelerin tavırlarını derin sessizlikle değil tepki ve itiraz ile belli edecekleri gözükmüş, derin sessizliklerden medet ummanın sağa bırakılması gerektiği anlaşılmıştır.
Sonuç olarak AKP oy kaybetse dahi sağın bir kısmını her koşulda kendine eklemlemeyi başararak iktidarda kalabilmeyi başardığını göstermiş, çeşitli taktik, strateji, söylem ve sembollerle sağ seçmenin bir kısmının oylarını ekleyerek solun iktidara yürüyeceği fikri bir kez daha hüsrana uğramıştır.
MHP
Herkesin en çok şaşırdığı sonuç MHP’den gelmiştir. Tüm Türkiye’de 3 mitingle seçim sürecini bitirmiş olsa da beklenilenin aksine MHP Türkiye’de Kasım seçimlerine göre yarım puan düşüşle seçimi atlatmıştır. Kendi adıma seçimden iki hafta önce konuştuğum Saadet Partili arkadaşlar, AKP’nin oy kaybettiğini fakat bu oyların cumhur ittifakı dışına çıkmadığını ifade ettiklerinde anlamakta güçlük çekmiştim. Sonuçlara bakınca MHP’nin AKP ile olan yakınlaşmasından rahatsız seçmenini büyük ölçüde İYİ Parti’ye kaybettiği, ama bu kaybını büyük ölçüde milliyetçi dozajı arttırmış olan AKP’den karşıladığını düşünüyorum. Ayrı bir Cumhurbaşkanı adayının olmaması ve ittifakın bir parçası olması gibi etkenlere Sakarya’da AKP listelerindeki rahatsızlık da eklenince MHP’nin ülkenin aksine Sakarya’da oylarını arttırmayı başardığını da görüyoruz. Şüphesiz seçimin en karlı partisi meclis aritmetiği nedeniyle gücünün çok ötesinde etkiye de ulaşmış olan MHP oldu.
İYİ Parti
Seçimin belki de en çok merak edilen partisi olan İYİ Parti her ne kadar yüzde 10 barajını kılpayı geçtiyse de aldığı sonuç taraftarlarını memnun etmedi. Seçim süreci boyunca İYİ parti en çok görünememenin sıkıntısını yaşadı. Özellikle ulusal ölçekte gösterilmemeye alışık sol, son derece yetersiz bile olsa kendi basını, birkaç televizyonu ve internet haber kanalları ile seçmeni ile bağını kurmayı başardı. Bu konuda hem yeni hem yetersiz olan İYİ Parti ise geleneksel sağ seçmene ulaşmak konusunda çoğu zaman CHP’ye yakın araçlar dışında alternatife sahip olamadı. Seçimin sonuna yaklaştıkça İnce’nin artan performansı da buna eklenince Akşener ve İyi Parti CHP’den almayı umduğu oyların çok azını alabildi. Buna Sakarya’da da fazlasıyla göze çarpan henüz oluşum halindeki örgütsel yapının zaaflarının da katkısıyla Cumhuriyetçi seçmenin yoğun olduğu şehirlerde seçmenle iletişim bir şekilde sağlandıysa da, sağın geleneksel olarak güçlü olduğu yerlerde bu iletişim kurulamadı. Sözgelimi Sakarya’da liste tercihlerinin de kısmi etkisi ile oy oranı Türkiye’nin bile altında kaldı.
Saadet Partisi
Herkesin hem fikir olduğu seçimin Türkiye’de ve Sakarya’da en büyük hayal kırıklığı. Hem liderinin sempatik uzlaşmacı tavrı, e-miting gibi kullandığı yeni iletişim araçları, hem de 1. Sıra adayının Sakarya’da her kesimden sevilen bir isim olması nedeniyle seçim öncesi Saadet Partisi’nin büyük bir sürpriz yapması bekleniyordu. Özellikle Milli Görüş geleneğinden geliyor olması AKP’nin örgütsel deneyimine bakarak herkes de Saadet Partisi’nin de sessiz kalan kalabalıklara mesajını ileteceği ve desteklerini alabileceği beklentisine neden oldu. Burada unutulan 90’larda bölgede ve ülkede yükselen gözde ideoloji İslamcılığı inançlı kadrolar ile örgütlemek ile bugün iktidardaki parti tarafından yıpratılmış ve düşüşte olan ideolojiyi muhalefette örgütlemek arasındaki farktı. Ama AKP diyeceklerin yanılgısı, AKP’nin 90 lardaki örgütlenme deneyimini cemaatler, dernekler, organizasyonlar eliyle devlet aygıtının tüm olanaklarını katarak kat be kat geliştirmiş olmasıdır. 90’lardaki İslamcı örgütlenme ile bugünkü AKP örgütlenmesi benzerlikleri olsa da bilişim deneyimi ile sürümü hayli farklı olan örgütlenmelerdir. O yüzden Saadet Partisi muhtemeldir seçimde muhalefet seçmeninde en fazla sempatiyi toplayan parti olmuş ama bu sempati oylara yansımamıştır. İktidarda olup yıpranmış İslamcılık ile muhalif alanı kaplamış seküler muhalefet arasında kendine nasıl bir alan açacağı sorusu Saadet Partisi’nin önümüzdeki dönemdeki en temel problemlerinden biridir.
CHP
Muhtemeldir ki yazının en az ilgilenilecek bölümü burası olacaktır. Ülke genelinde bence de en başından beri yetersiz olan liderin değişikliği ile yeni umutlara yelken açılacak. Yerelde ise oy kaybının Milletvekili listesi nedeniyle mi yoksa örgütler ile vekil ve adayları arasındaki uyumsuzluk nedeniyle mi olduğu tartışılacak, oy kaybı ile ilgili olarak herkes topu birbirine atacak, sonuçta seçim sürecinde yaşanan aksaklıklar CHP'liler tarafından konuşulmayacaktır.
Ülkeden başlarsak Muharrem İnce enerjisi ile beklentileri çok aşan bir performans sergilemiş, aynı anda hem CHP dışındaki cumhuriyetçi seçmenden hem de HDP seçmeninde sempati toplamayı başarmıştır. Bu bile başlı başına bir başarıdır. Verilen milyonlu rakamları abartı bulsam da bir meydanda toplanabilecek maksimum kalabalıkları toplamış, sadece sahil kentlerinde değil Sakarya dahil CHP’nin zayıf olduğu illerde de iktidarla boy ölçüşecek kalabalıklara seslenmiştir. Bununla birlikte sol ve Cumhuriyetçi kitlenin konsolidasyonu birinci aşama olarak başarılıysa da bu kitleleri bir plan çerçevesinde seçim konusunda harekete geçirme konusunda sınıfta kalınmıştır. Kendi taraftarlarını konsolide etmek konusunda üzerine düşeni fazlasıyla yapan İnce’nin aksine CHP’nin sıkıntılı örgüt yapısı ve yetersiz kadro birikimi, konsolide olmuş bu kalabalıkları mobilize etmekte yetersiz kalmıştır. Sakarya’da da görülen ve az sayıda insanın özverili çabasına saygımdan detaylarına girmek istemediğim organizasyon yetersizliği nedeni ile insanların çabalarından yeterli verim alınamamıştır.
Yine yazıda belirttiğim üzere sol’ un iktidara yürümesi için birlikte davranması ve birliğini sağlanması iktidar olmaya yetmemektedir. Bu nedenle çoğunluğa ulaşmak için atılan adımlar ya sağa sempatik geleceği düşünülen aday tercihleri, ya da sağdan çeşitli blokları kendine eklemleme çabası olmaktadır. Oysa ki özellikle Erdoğan gibi sağın tamamına etki edebilen bir liderin varlığında aday tercihleri ya da açılımlar ile sağdan oy almak ya da iktidara yetecek bir bloku kendine eklemlemek mümkün değildir. Sol uzun vadeli bir çalışma, sosyal hakları ve dayanışmayı önceleyen faaliyetler ile seçmenden oy almayı değil seçmeni dönüştürmeyi hedeflemek zorundadır. Temcit pilavı gibi dön dolaş bunları yazsak da, maalesef zor zahmetli ve yorucu olsa da bundan başka bir yol görünmemektedir.
HDP
Sadece Suruç’ta olanlara bile baktığımızda diğer partilerle eşit bir değerlendirme yapmanın haksızlık olacağını düşündüğüm HDP, zorluklara rağmen ittifaksız barajı aşmayı başarmıştır. Bunda mecliste temsiliyetlerinin önemli olduğunu düşünen batıdaki demokrat, cumhuriyetçi seçmenin desteği önemli rol oynamıştır. Fikrim o ki sembolik gibi görünen bu desteğin ülke barışı ve huzuru için ne kadar önemli olduğu desteği doğru bulan ya da kızan herkes tarafından da uzun vadede anlaşılacaktır.
TİP
HDP ile yapılan protokol neticesinde meclise giren iki milletvekili ile Türkiye İşçi Partisi(TİP) ismi mecliste 48 yıl sonra tekrar temsil edilecek. Muhtemeldir mazbataları aldıktan sonra istifa edip kendi partilerine geçecek Erkan Baş ve Barış Atay şahsında hem sosyalizmin geniş kesimlere yayılması hem de emekçi sınıfların sorunlarının daha güçlü savunulması için bir imkan olan bu durumun iyi değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Partileri dışındaki sosyalistlerle birlikte mecliste mücadele edecek Erkan ve Barış’ın büyük risk alarak taşımaya soyunduğu onurlu TİP mirasına mecliste ve dışarıda yeni sayfalar eklemeleri temennimdir.
Seçim sürecini çok yazmaya alışık olmadığım şekilde parça parça değerlendirmeye çalıştım. Yazıma “ülkede sanki seçim adil mi yapıldı? ”, “Oy kullanma süreçleri kurallara çok mu uygun gerçekleşti? “ ve benzeri bir dizi soru ile tepki gösterecek okurlar olabilir. Sorulara Muharrem İnce’den öğrendiğim bir taktikle cevap vereyim. Bu soruları lütfen önce seçim kararı açıklandığında, “Kazanacağımız seçime niye girmeyelim” diyerek, İlhan Cihaner, Selin Sayek Böke başta olmak üzere OHAL, seçim yasası gibi nedenlerle muhalefet boykot seçeneğini değerlendirmeli diyen herkesin ağzına lafı tıkayan Kılıçdaroğlu’ na sorun. Sonra gelip bana sorabilirsiniz.
Son olarak sosyal medyada da yazmıştım. Seçimler kazanılır kaybedilir, oylar düşer artar. Ama kaybedilen güven kolay kolay geri kazanılmaz. Seçimle haşır neşir herkesin sonuçlar açıklanırken görmüş olduğu tabloyu görememek konudan ne kadar haberdar olunduğu anlamına gelir. Sadece kendi seçmenine değil milyonlarca insana “seçim bizdekilere verilere göre kesin ikinci tura kalıyor” diyen kişi ertesi gün hala görevinde duruyorsa, yöneticisi olduğu siyasi partinin insanlardan kendilerine güvenmelerini istemeye hakkı yoktur diye düşünüyorum.
Başarmanızın birinci koşulu mücadele ettiğiniz alan hakkında tüm verilere ve bilgilere sahip olmanız ise ikinci koşulu buna müdahale araçlarına ve kadrolara sahip olmanızdır. Bu ikisi birden yoksa her seçim sürecinde endişe ile umut arasında salınıp durursunuz. Sosyal demokratlar başta olmak üzere sol kadroların hali tam da budur.
Biliyorum yazıyı okuyup fazlası ile eleştirel ve umutsuz olduğum eleştirilerini yapanlar olacak. O zaman bir anı ile bitirelim. Kent Çalışma Grubu’nun kitap söyleşileri kapsamında “Gülhisarlı Terziler” adlı romanı için söyleşiye gelen Hüsnü Arkan’a bir okur şunu sormuştu. Romanınızın sonunda neden mutlu son ya da umut yok? Buna Hüsnü Arkan’ın cevabı kısa oldu. “Umut öyle durup beklerken olacak bir şey değil, umut ancak mücadele ile ve mücadele edenler için vardır.”
Karamsarlık ve endişe duymak isteyenler 50 metre ötedeki seçim binasından eksik gelen tutanaklara, umut etmek isteyenler ise türlü baskı ve taciz altında sandık başında adil bir seçim için çabalayan binlerce gönüllünün gözlerine bakabilir. Seçim sizin.
*Güneşi Beklerken-Mor ve Ötesi