Gündemimiz malum. Gözümüzle göremediğimiz nerede olduğunu bilmediğimiz bir düşman ile savaşıyoruz. Hayvan sever bir canlı bu, insan ile derdi var. İnsanlar arasında ayrım gözetmiyor. Din,dil,ırk ayrımı gözetmeksizin herkese bulaşabiliyor. Her şeyde olan adaletsiz dağılım bu virüste geçerli değil. Bu nedenle zengini de fakiri de eve kapandı. Hepsi kolonya ile virüsten korunmaya çalışıyor. Virüsün yanında çekirge istilası, karınca baskını ve yaklaşmakta olan bir göktaşımız var. Gerilim-bilim kurgu filmlerini aratmayan bir zamandan geçiyoruz şimdilerde.
Vahşi kapitalizme doğanın isyanı, toplu halde başkaldırısı bu yaşadıklarımız. Kendinden başka canlının yaşam hakkını umursamayan insana son kez kendine gel uyarısı belki de. Şu an da birçoğumuz için hayatta kalmaktan daha önemli bir şey kalmadı. Hazır boş kalmışken evde sıkılmak yerine daha iyi bir dünya için ne yapabiliriz onu düşünmeliyiz. Çünkü az ya da çok hepimizin payı var doğanın isyanında. Sonsuz para hırsımızın, umursamaz israfımızın, akıl almaz bencilliğimizin nelere mal olabileceğini fark edelim artık daha da geç olmadan.
Gelelim virüse… Covid-19 olandan bahsetmiyorum. Tüm dünyayı sarmış cehalet virüsünden bahsediyorum. “Bize bir şey olmaz” diyen İtalyanların virüsün hızla yayılmasına cehaletle nasıl katkı sağladıklarını hikâyelerinden öğrendik. NBA de oynayan kendi uzun aklı kısa basketbolcu Gobert’in “abartıyorsunuz” diyerek tüm mikrofonları ellemesinden sonra virüse yakalanması çok trajikomik değil miydi? En izole yerde bulunan mahkûmların virüs korkusu ile firar edip sokaklarda koşturma görüntülerine ağlasam mı? Gülsem mi? Bilemedim. Tüm dünyaya yayılmış cehalet virüsünün etkilerini haberlerden ve sosyal medyadan öğreniyoruz. Ülkemizin Dünyadan hiçbir zaman geri kalmadığı ve sürekli yarış halinde olduğu en iyi konudur “Cehalet”
Bizim cehalet hikâyelerimizi duysa Avrupa bizi kıskanır elbet. Yine de beklediğimin üzerinde bir hassasiyet ve özen var ülkemizde. Sağlık Bakanının olaya hâkim ve profesyonel yaklaşımı içimizi rahatlatıyor. Her kesimden takdir topluyor. Gerçekçi yaklaşımı sebebiyle “abartıyorsunuz” diyenlere inat çok sert tedbirler alınıyor. Bakan çok iyi biliyor ki bu ülkenin yoğun bakımları yetersiz. Normal zamanda dahi hastalar yoğun bakımlarda yer bulamazken, herhangi bir salgında hizmet vermesi mümkün değil. Bu nedenle tek seçeneğimiz var. Virüsün yayılmasını engellemek! Zira engellemeyi başaramazsak tedavi sürecinde başarılı olmamız mümkün değil. Yetkililer bunu fark ettiği için çok geç olmadan en doğrusunu yapıp önlemleri artırıyorlar. Bu sürecin yönetiminin başarılı bulunmasının en büyük sebebinin; eleştirilere kulak verilip uyarıların dikkate alınması olduğunu düşünüyorum. Ben bilirim tavrından uzak, Show yapmaya değil iş yapmaya çalışan “hiçbir şey olmasa da bir şeyler olmuş” demek yerine, olanı biteni kamuoyunun bilgisine sunan devlet adamlarını görmek hepimize iyi geldi.
Ülkemizde gördüğümüz cehalet hikâyelerine acı acı gülümsemek iyi gelmiyor öte yandan. Diyanetin “camide değil evde namaz kılın” uyarısının ardından, Urfa’dan yükselen “bu kararı tanımıyoruz” seslerinden, “Allah’ın evine virüs girmez” diyen teyzeden, “korona eş cinsel ilişki yüzünden yayıldı” diyen din adamından bulaşan cehalet virüsü, futbol kulüp başkanlarında da görülmeye başlandı. Birisi ağzında maske olduğu halde kameralara konuşup “ne olmuş ki tatil edilsin” dedi. Tüm millet ona gülerken o bu isteğe “kargalar bile güler” diyerek hastalığının ileri seviyeye ilerlediğini gösterdi. Üstelik kargaların en son güldüğü şeyde ülkenin başına gelenleri de unutmuş gibiydi. Daha onu unutamamışken bir diğeri “ligin tatil edilmesini isteyen provokatördür” diye çıkıştı. Onun bu çıkışına kendi ailesinden ‘imparator’ kara murat benim dercesine “bizim günahımız ne” diye cevap verdi. Koca koca profesörler uzmanlık alanı olmadığı halde Show peşine düşüp, uzmanı konuşturmayarak, eşekliğin baki kaldığını gösterdi bizlere.
Bilgi cehaletimizden faydalanmaya çalışanlar da, krizi fırsata çevirmeyi ihmal etmediler. Örnek alıyoruz bahanesi ile evlere gelip soygun yaparak hırsızlığı gündeme uyarlayanlar şehrimizden çıktı üstelik. Virüse karşı okuyup üfleyerek milleti dolandıranların ifşası ve halkın uyarılmasını beklediğimiz basından bir gazete “virüse karşı dua” diye manşet attı. Maske takıp öpüşen çift, karantina barikatını yıkmaya çalışıp polisle çatışan hacı amcalar gördük. Kızını karantinadan kaçıran, karantinada olması gerekirken icra yoluyla çocuklarını almaya giden babalar gördük. Cehalet virüsünün bir testi yok ama belirtilerinden görüldüğü yerde tanımanız mümkün. Vaka sayısı hakkında bu güne kadar tek bilimsel açıklamayı Aziz Nesin yaptı bildiğim kadarıyla. Ama yine de siz siz olun kendinizi koruyun bu virüsten. Covid-19 izolasyonunu yaparken cehalet virüsüne karşı bol bol kitap okuyun. TV programlarından uzak durun. Evde kalmanın en sağlıksız yanı o gündüz kuşağı programlarına sarmaktır demedi demeyin. Karantinadan çıktığınızda yaşamınıza kaldığınız yerden devam etmek için virüsün sizi ele geçirmesine izin vermeyin. Hijyene dikkat edin. Saçmalayan birini izlediyseniz hemen bilimsel birinden yardım isteyin. Çünkü cehaleti tek temizleyen dezenfektan bilimdir. Cehalet virüsü Covid-19 dan daha tehlikelidir. Her iki virüsten de kurtarabiliriz. Güneşli günlere ve aydınlık yarınlara birlikte ve sağlıklı ulaşabiliriz. Herkes üzerine düşeni yaparken sana düşen;
Evde kal ve oku Türkiye….