Bana bu sitenin yazarlarından biri tarafından sosyal medyadan bir çağrı yapıldı; jimnastikle ilgili. Bir de konuyu Beşiktaş’a referansla yapmam istendi. Konuyla ilgili objektif olamayacağımdan ötürü Beşiktaş’ı yazıya almaya gerek görmüyorum ancak jimnastik konusu mühim.

Jimnastik insan ve toplum sağlığı için temel bir spor dalı. Vücudu esnetme-germe yöntemiyle fiziken güçlendirmeye ve geliştirmeye yarayan hareketler toplamı. En basit haliyle okulların beden eğitimi dersinde ilk yaptığımız ısınma hareketleri gibi düşünülebilir.

Sözlük bilgisinin ardından, “Jimnastik yazılmaz yaşanır” diye “beylik” bir laf kullanmak istiyorum. Bağzı meseleler öylesine gerçektir ki ne teori, ne tarih karşılık gelmez izaha. Tarihi de, teoriyi de çöpe atalım veya önemsemeyelim demiyoruz da, tam olarak hangi teoriyle açıklanır, kişi o jimnastik hareketlerini yapıp hayatını ve bünyesini sağlıklı yaşamayacaksa.

Solu da böyle düşünüyoruz. Yüz yıl olmuş o büyük devrimi yaratalı. Yüz yıl olmuş hala kazanımlarını yok edememişler Ekim Devrimi’nin. Ve sürüyor…

Bugün 6 Kasım. 100 yıl önce bugünü yarına bağlayan gece ayaklandı Bolşevikler. Nâzım’ın dizelerinde aktardığı gibi;

Bin dokuz yüz on yedi
ikinciteşrin yedi...
Yumuşak ve derin
sesiyle Lenin:
"Dün erkendi, yarın geç
zaman tamam bugün," dedi.. [1]

Lenin’in öncülüğünde Bolşevikler dönem dönem öylesine ittifaklar kurguladılar ki, bu ittifakların hayata geçmesi yalnızca bir bölge halklarının değil tüm dünya halklarının yüzlerini ve umutlarını onlara dönmesine sahne oldu. İttifak konusu biraz sıkıntılı. Sürekli ittifak halinde olalım denilmez, yeri gelir keser atarsın. Ama kestirip atmayı huy haline getirmeyelim ki fırsatların farkına varılabilinsin. Öncülük misyonu “sen öyle diyorsun” diye veya gökten zembille inerek değil, o özneye, öznenin tarihe böylesine doğru anda, doğru hamleleriyle yine tarih tarafından bahşedilir. Bahşedilmiş işte hem de ne güzel bahşedilmiş… Devam edelim…

Birikimlerimizin somutlaşmasının rehberi ve geleneğimizin taa o günlere dayandığı Komünist Manifesto yazılalı yüz yetmiş yıl olmuş yine. Ve sürüyor…

İnsanlık mücadelesi ise Şeyh Bedreddinlerden, Börklüce Mustafalardan, Torlak Kemallerden beri, Köroğlu’ndan hatta Spartaküslerden beri bu topraklardan da sürüyor… ve sürecek…

Haliyle işin duygusal ve ajitatif kısımları bir yana bu tarihimizi okuyalım, sahiplenelim ve dahası ve en önemlisi eyleyelim. Öylesine değerli on binlerce kitaplar yazıldı insanlığın eşitlik-özgürlük-adalet mücadelesine dair… Hangisi faydalı oldu, o kıvılcım çakılmadıysa, halklar ayağa kalkmadıysa, tartışılır. Bu tartışmanın kendisi dahi şayet o omuzları yan yana koyamazsak anlamsızlaşacak belki.

Bu ülkenin yüz karası olan, güzel ülkemizin kötü günleri yaşamasına sebep olan liberalizmden medet ummayacağız ama dayanışmayı güçlendirmek için iğneyle kuyu kazılmasına da liberallik dedirtmeyeceğiz. Halkın algısının sürekli kışkırtıldığı, algısının hep bir terör meselesi ile kapatıldığı televizyon dizilerini izlemeyeceğiz, izletmeyeceğiz. Halkların hak arama mücadelelerine terörizm, hatalarının da bilincinde olmakla birlikte çoğunlukla ilerici yanları baskın olan cumhuriyetimize sahip çıkmaya, onu ileriye taşıma iradesine ulusalcılık demeyeceğiz. Bu tabanları bir arada özgürce yaşaması için zenginliğimize katacağız. Ve bugün bizlerin devrimcilik iddiasıyla yaptığı hiçbir eylemi küçümsemeyeceğiz. Ders veriyor gibi görünmek istenmiyor, eğer öyle bir izlenim yaratıldıysa affola…

“Kente karşı sorumluyuz” denildi, elden geldiğince hakkını vermeye çalışıyoruz. Sebebimiz Kaynarca’da doğayı katlederek yapılmak istenen OSB’lere, barajlara karşı köylülerle görüşürken nefes aldığımız toprakları sevdiğimizden. Son dönemde milliyetçiliğe karşı çok kullanılmaya başlandığı gibi: ırmağının akışına ölürüm demeden ama o ırmağı da kurutturmadan. Geçen hafta Arifiye’deki o vahim ve affolmaz suçu tüm detaylarıyla gün yüzüne çıkarmıyorsak bir ailenin yok olmasına ve gencecik bir kadının haklarına, omuzlarımızda onun yaşama bilinçli bir öfkeyle sarılma arzusunu yaratmaya saygımızdan. Kitap söyleşileri, film gösterimleri, konser ve paneller düzenlemelerimiz bu kentte eşitlikçi bir kültür yaratabilme çabamızdan kaynaklanmaktadır.

Affedersiniz “hiçbir şey yapmama”nın üzerinin örtülmesi için özünde dost olabileceğin her yapıya itiraz etmeye, “muhalefetçilik” oynamaya, ruhumuzu kurtarmaya, “dostlar alışverişte görsün”cülüğe itirazım var. Bu ülkenin değerli insanları sürekli başka değerli insanlardan farklı olduğu noktaları öne çıkardılar yıllarca. Yeri geldiğince çok azı önemli ve gerekliydi. Bugün ise tamamına yakını gereksiz hatta zararlı. Artık ortak noktalarımızı öne çıkarmanın zamanı. Dahası her geçen gün kendimizden yiyoruz, geleceğimizden yiyoruz. Sisifos (Yunanca Σίσυφος; İngilizce: Sisyphus) misali o kayayı o tepeye çıkarmaktan vazgeçmeyeceğiz.

Bu satırlarda genellikle “biz” çoğul şahsını kullanıyorum nedeni farklı siyasal kültürlerden gelip de aynı temel düşlere sahip olmamızdan kaynaklanıyor. Nihayetinde bir düşünceyi temsil ediyorum ve dahi bununla yetinmeksizin ortaklaştırmaya çalışıyorum. Son tahlilde kendi kelimelerimdir.

***

Bu sitenin sayfalarında ilk olarak sosyal-demokrasi üzerinden bir dizi başlayacak. Sosyal-demokrasi nedir, nasıl ortaya çıkmıştır gibi değil belki ama bu şehirde sosyal bir yönetim anlayışını nasıl hayata geçer. Halkla nasıl kalıcı temaslarda bulunabilir, o güven nasıl tesis edilebilir gibi alengirli, küçük küçük, kararlı ve dönüştürücü gücü yüksek olan konuları tartışma düşleniyor. Arkadaşlara selam, tüm kısıtlara rağmen uğraşıyorlar. Öyle insan-üstü bir çaba deyip de mübalağaya gerek yok, hepimizin yapabilecekleri o kadar çok şey var ki. Potansiyel enerjiyi kinetik enerjiye çevirmek için öncelikli ihtiyacımız olan yan yana gelebilmek, devinmek, bu hareketliliğin yarattığı öz güvenle daha ileri adım atabilmek. Düşlerimiz özgür ne de olsa… “O” yazar “devinim” dedi, ben “devrim” diyeyim. -Belki tekrar olacak- farklı siyasetlerden de geliyor olsak içerisinde bulunduğumuz yapılarla, yeni kurulacak oluşumlarla yapacağız bunları. Karşı karşıya koymadan elbette, yan yana, mütemmim cûz edasıyla hatta…

Meram budur; halk için halkla birlikte jimnastik yapalım. Ama beyin jimnastiği ile yetinmeden…

Haa, bu arada “en güzel Beşiktaş’ın çocukları sever”

Hayde…

___________________________________

[1] Şiir, Nazım Hikmet Ran, Bu Yazı Uzun Seneler Dünya Emperyalizminin Şarkta Kanlı Bekçiliğini Yapan Çarlık Rusyası’nın Ne Suretle Öldüğüne Dairdir.