Yıl 1920;
Anadolu toprakları kan kokuyor, barut kokuyor.
İstanbul ve İzmir çoktaaaan elden gitmiş…
Düşman sinsi bir kanser gibi topraklarımızda hücre hücre yayılıyor…
O mavi gözlü BOZKIR KURDU ve bir avuç adam insanüstü bir direnç içinde.
*
Yer Ankara;
Ulusal Kurtuluş Savaşımızın omurgasının kurgulandı günler.
Hacı Bayramı Veli Camii’nin önündeyiz, bayram namazı kılınacak.
Gazi Paşa ve bir grup arkadaşı camide yer bulamıyor.
Halk hınca hınç doldurmuş camiyi.
Sokaklar da dolu; hasır, kilim hatta paltolar serilmiş yerlere.
Arka sokakta zar – zor yer bulunuyor.
Gazi Paşa ve arkadaşları bir hasıra diz çöküyor.
*
Aynı anda bir hoca vaaz etmekte.
Hoca, bir günahkâr Müslümanın öldükten sonra yedi başlı yılandan çekeceği kabir azaplarını anlatıyor.
Gazi Paşa, hocayı dinledikten sonra bir ara yanındaki Kılıç Ali’nin kulağına eğiliyor:
“Sabretmek lazım. Bu saçmalıkları daha birkaç zaman çar – naçar dinleyeceğiz.”
Ve BOZKIR KURDU, hocanın masallarını sonuna kadar dinleme tahammülü gösterir.
*
ALTI AY SONRA…
Bir seyahat anı ve yine bir camiye gidiş.
Cahil vaizler uydurdukları şeyleri saf halka nakletmekte.
BOZKIR KURDU bu kez tahammül edemez ve ayağa kalkıp şu vaazı verir:
“Efendiler;
Camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp – kalkmak, saçma – sapan konuşmak için yapılmamıştır!
Camiler, itaat ve ibadetle beraber din ve dünya için neler yapılmak lazım geldiğini düşünmek, yani meşveret için kurulmuştur.
Millet işlerinde her ferdin zihni başlı başına faaliyette bulunmak elzemdir.
İşte biz burada din ve dünya için istikbal ve istiklâl için neler düşündüğümüzü meydana koyalım!”
*
Evet;
Bizler yüz yıl sonra da bu BAŞÖĞRETMENİN ilkelerinde ve önderliğinde bir Türkiye istiyoruz!
O’nun çizdiği yoldan sapmıyoruz!
Ayasofya hayırlara vesile olsun!